21 Ocak 2014 Salı

Osmanlıda Esnaflık Ve Çıraklık

ERKEK ÇOCUKLARIN BİR TÜCCAR VEYA SANATKÂR YANINA VERİLEREK BİR MESLEĞE BAŞLATILMASI



Osmanlı'da her sanat erbabı, sanatlarının ulularından birini kendisine pîr kabul eder ve ona bağlanırdı. Meselâ berberler, eshâbı kirâm'dan "Selmanı Farisî Hazretleri"ni, attarlar "Feridüddin", şekerciler "İbni Mes'ud", kahveciler "Şeyh Şâzelî", helvacılar "Hasan Basrî", saraçlar "Veysel Karanî Hazretleri"ni o yolda kendilerinin pîri ve sanatlarının pişüva'sı olarak tanır, isimlerini bir levhaya manzum olarak yazar;

Her seherde Besmele'yle açılır dükkânımız

Hazreti İbn Mes'ud'dur pîrimiz, üstâdımız

gibi beyitleri dükkânlara asarlardı. Lonca teşkilatına, tasavvufa girilmeden girilemezdi. Her sanatkâr, işini mübarek tutar, insanlara yaptığı hizmetin aslında Allah'a yapıldığını bilirdi. En sağlam malı yapabilmek, en güzel hizmeti verebilmek, yaptığı işi en iyi şekilde yapabilmek esnafın temel hedefiydi. Esnaf ustaları, işlerinin kalitesiz olmasına, bozuk iş çıkmasına asla razı olmazlardı. Bir çocuk bir işe, bir sanata verilmek istenirse; önce mutlaka tasavvufa girmesi gerekirdi. Tasavvufa girmeden çırak, evliya olmadan kalfa ve daimî zikir sahibi olmadan usta olunamazdı.

Esnaf yanına alınacak çocuğun pederi, toplanmış bulunan lonca için döğülmüş kahve, kırmızı şerbetlik şeker, bir miktar ödağacı ve bir miktar gül suyu alır ve toplantıdan önce lonca odasına gönderirdi. Orada şekerden şerbet yapılır ve buhurdanlara ateş ve gülabdanlara gül suyu konur, ustalarla çocuğun gelişi beklenirdi. Ustalar, yani lonca üyelerinin hepsi gelince, çocuğun babası da gelip bir yere oturur, buhurdanlar yakılmaya başlar. Çocuğun alınmasına aracılık eden zat, çocuğu elinden tutar ve önüne düşerek lonca odasına girer. Yine çocuğu elinden tutarak kapı yanında durur, ustalara hitaben,

Hayırlar feth ola

Şerler def ola

Muradlar hasıl ola

dedikten sonra herkese selam verir, ustalar da selamı alırlardı. Aracı olan kimse, lonca ve esnaf kethüdası ve köşe ustası olanların önüne gider, çocukla beraber durur ve yine ustalara hitaben: "Bu filan oğlumuz esnafımıza dahil olmak, sadıkâne çalışmak, Allahû Tealâ Hazretleri'nin lütuf ve inayeti, Peygamber Efendimiz'in himmeti ruhaniyeti ve pîrimiz üstadımız ......... Hazretleri'nin yüzü suyu berekâtıyla adam olup meydana çıkmak ve sizlere de daima hayır duacı olmak niyazındadır." der. Esnaf kethüdası da: "Biz de bu talip olan oğlumuzu kendimize evlât ve sanatımıza çırak olmak üzere kabul ettik. Allahû Tealâ, rızkı hayrını müdat ve kendisine dâreynde imdat buyursun." dedikten sonra çocuğa hitaben: "Oğlum, içimizde adam olmak, bu yüzden geçinmek ve feyz almak istersen; işine devam etmek, ustanın sözünden çıkmamak, onu hoşnut etmek, yalan söylememek, kimseye özür ve hile yapmamak, namazına devam ve dînî vazifelerine dikkat ederek ticaretini yürütmek, gelen müşterilerin büyüklerine, ihtiyarlarına peder ve valide, gençlerine birader ve hemşire muamelesi göstermek lâzımdır. Seni göreyim oğlum." diyerek pederce nasihatte bulunur. Çocuk da önce onun elini, sonra diğer ustalarının ayrı ayrı ellerini öper, kapının yanında durur. O sırada ipekli ve kıymetli bir futa getirilir, çocuğun beline Besmele ile kuşatılır, münasip bir yere oturtulur. İçlerinden biri yüksek sesle Kur'ânı Kerîm'den birkaç âyet okuduktan sonra aracı olan zat, esnaftan vefat edenlerin ve yakınlarının ruhlarına bir Fatiha okur. Kahveler içilir, şerbetler dağıtılır, çocuk hangi usta yanına verilmişse o ustaya hitaben lonca ustası: "Usta, işte size veriyoruz, inayet Hakk'tan, hakkında himmet ve gayret sendendir." der, çocuğu ona teslim eder. Çocuk, ustasının elini öptükten sonra artık hanesine döner.

Ertesi gün sabah erkenden ustasının dükkânına gider, elini öper, gösterilecek işleri yapmaya çalışır.

Oldukça uzun bir zaman geçtikten sonra sanatta epey bilgi ve meleke kazanır. Her ısmarlanan işi, yoluyla ve ustaca yapmaya başlayınca ve bugüne kadar yolsuzluğu ve ahlâksızlığı görülmemiş ise, esnaf dilinde kalfa çıkarmak zamanı gelmiş olur. Ustası çırağını yanına alır, lonca odasına götürür. Talimatına uygun olarak ustaların elini öptükten sonra, kapı yanında ayakta sakin durur. Lonca ustası, çocuğun asıl ustasından "Oğlumuz ne istiyor?" diye sorar. Usta da: "Oğlunuzun değil, âcizlerinin ricası var. Oğlunuzun çalışmasından, edep ve terbiyesinden, sanattaki bilgisinden, işgüzarlığından pek memnun ve hoşnudum. Eğer izin ve ruhsatınız olursa kalfa çıkarmak ve duanız berekâtıyla ilerde dükkân ve evlât sahibi olması arzusundayım." der ve çocuğun o sanat kolunda yaptığı bir işi gösterir. Onlar da beğenir ve takdir ederlerse lonca: "Loncamız heyetince münasip görüldü, bundan böyle esnafımızın pek değerli kalfası olmak üzere kabul olundu." cevabını verir. Usta da herkese teşekkür eder, orada bulunanların ellerini öper, dışarı çıkarlar. Sonra usta, kalfa çıkardığı çocuğa önce verdiği "günlük" denen parayı arttırır, haftada bir defa vermeye başlar. Esnaf arasında artık "ikinci usta" gibi itibar görür, çıraklarca hürmet edilir, gelen çocukların terbiyesi ona verilir.

Esnaf arasında bir de usta çıkmak usulü vardır. Sanata hakimiyeti, bilgisi ve mesleğine olan bağlılığı, kendi başına ve kendi hesabına ayrı bir dükkân açmaya uygun ve sermayesi de böyle bir dükkân sahibi olmaya yeterli kalfayı, ustası usta çıkarmak isterse, lonca heyetinin muvafakati alınır. Usta çıkacak kimse evinde, lonca için iki tabla nefis yemek hazırlatır, yetecek kadar şerbetlik şeker ve döğülmüş kahve yanı sıra, kendi ustasıyla lonca ustasına birer kat değerli çamaşır, ipekli havlu ve kumaşlar koyar, çıraklarla erkenden lonca odasına gönderir. Önce çıraklar kendilerine mahsus yemeği yerler, sonra kalfalara yemek verilir. Onlara çıraklar hizmet eder. Daha sonra ustaların sofrası kurulur. Bu sefer kalfalar hizmet eder. Yemekten sonra kahveler içilir. Lonca ustası o kalfaya dönerek: "Esnafımız ittifakla sizi usta çıkarmak istiyor. Bundan sonra kendi başınıza ve hesabınıza dükkân açmaya, çırak almaya, kalfa çıkarmaya izin verildi. Bundan dolayı, cümlemizin kardeşi oldunuz. Hak Tealâ size sıhhat, kârınıza suhûlet ve rızkınıza vüs'at ve muvaffakiyet ihsan buyursun." diyerek dua eder. Usta çıkan kalfa, bütün ustaların ellerini öper, aralarında konuşurlar. Açacağı dükkâna asılmak üzere esnafın yaptırdığı, pîrleri adına yazdırılan levhayı, lonca ustası usta çıkana hediye ederdi.

Usta çıkan bir dükkân bulur. İlk açacağı gün, dükkân önünde kurban keser, etini fukaraya dağıtır. Dükkânı daima Besmele ile açar kapar ve bundan böyle kendisi de çırak ve kalfa kullanırdı.

Her esnafın bir "yardım sandığı" vardır. Sermayesi, o esnafın zenginleri tarafından bereket ve uğur getirdiğine inanılarak hayır için hem de mesleğe yardım olsun diye vakfedilen para ile esnafın nezaretinde nöbetleşe olarak bir ustanın sorumluluğu altında idare edilir. Esnaftan paraya ihtiyacı olanlara düşük faizle borç verilir, aylık ianelerle de para artırılır. Borç verme dışında esnaf ve ihtiyaç sahiplerinden biri hastalanırsa, hekim ve ilaç paralarını ve işe gidemediği zaman geçimini sağlamak, fukara esnaftan biri vefat ederse cenaze masraflarını görmek, geride haremi ve küçük çocuğu varsa, geçinecek kadar para vermek, geri kalan küçük çocuğu mektebe yollamak, bayramlarda elbise yapmak, borçlanarak hapse girmiş namuslu esnafın borcunu verip hapisten kurtarmak, esnaftan yeni ev yapan ve evlenenlere işe yarar hediyeler almak gibi insaniyet ve İslâmiyet'e uygun ne gerekiyorsa bu sandıktan karşılanırdı. Bunlar dışında, hali vakti yerinde esnaf ustaları, durumunu öğrendikleri fakirlere gizlice elden yardım ederler ve hepsi tek bir vücut gibi kardeşçe ve insanca yaşarlardı.

İstanbul'daki esnaf dükkânlarının hepsi toplu olarak bir yerde bulunur, ayrı yerde dükkân açtırılmazdı. Esnafın giydiği elbise tek tarz ve biçimde olur, başka tip elbise giyilmesine karşı çıkılırdı. Elbiselerin aynı oluşu, herkesi iyi hal ve harekete zorlaması yönünden çok yararlıydı. Esnafın hepsi bir arada toplu olduğu için aranan kolay bulunur, hepsini görerek almak kolaylığı yanında, içlerinden biri esnaflığa yakışmayan bir iş ya da ahlâksızlık yaparsa, diğerleri görür; lonca, dükkânını ceza olarak bir müddet kapatırdı. Aralarında uyuşmazlık ve kavga çıksa, dava için mahkemeye gidilmez, iş aralarında halledilirdi. Aralarında yetişen namuslu sanatkâr gençleri, kendilerine damat ederek, esnaf arasında yakınlık, akrabalık sağlanır, böylece ailenin gelecekteki menfaatleri emniyet altına alınmış olurdu.

[/b]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder