21 Ocak 2014 Salı

Hz. Osman

Hz. Muhammet bir gün evinde yatak kıyafetiyle oturmuş, az önce kendisini ziyarete gelen Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'le konuşuyordu. Bir süre sonra kapı çalınmış ve kendisine Hz. Osman'ın geldiği bildirilmişti,



Hz. Osman'ın geldiğini öğrenen Hz. Muhammet, hemen başka bir odaya geçerek, üzerindeki geceliği çıkarmış elbiselerini giymişti. Hz. Muhammet'in bu davranışını gören Hz. Ayşe, elbiselerini neden giydiğini sormuş ve şu karşılığı atmıştı:



"Osman'dan melekler utanır, ben nasıl utanmam!..)"



Ne acıdır ki, Hz. Muhammet'in böylesine saygısını kazanan bu büyük adam, öldürmesini bilmediği için, kendisine baş kaldıranlar tarafından vahşice öldürülecekti...



Hz. Osman, Hicret'ten 47 yıl önce, bugünkü tarihle 575'te Mekke'de dünyaya gelmişti. Mekke'nin soylu Kureyş ailesindendi, O tarihlerde Kureyşliler birçok kollara ayrılmışlardı. Bunların en önemlileri, Hz. Muhammet'in de bağlı bulunduğu Haşimiler, öbürü Hz. Osman'ın soyu olan Emevilerdi. Bu iki aile Mekke'yi birlikte yönetiyordu.



Hz. Osman Müslümanlığı kabul ettiğinde 34 yaşındaydı. Müslüman olduktan sonra, Hz. Muhammet'in büyük kızı Rukiye'yle evlenmişti. Fakat Rukiye, amansız bir hastalık sonucu ölünce, Hz. Muhammet bu sefer küçük kızı Ümmü Gülsüm'ü, aralarındaki akrabalık bozulmasın diye Hz. Osman'a verdi. Böylece Hz. Osman iki kere peygamber damadı oldu. Bundan ötürü de kendisine "İki Nur Sahibi" anlamına gelen "Zinnureyn" deniliyordu.



Hz. Osman, yumuşak başlı, dürüst, son derece dinine bağlı bir kimseydi. İnsan sevgisi ve acıma duygusu, onun en büyük özelliklerindendi... Hz. Muhammet'i içtenlikle sever. Onun uğrunda hiç bir fedakârlıktan kaçınmazdı. Etkili bir konuşmacıydı. Kur'anı Kerim'in kitap haline getirilmesinde olduğu kadar Müslümanlığın yayılmasında da büyük çaba göstermiş ve başarı sağlamıştı.



Hz. Osman'ın Halifeliği zamanında, İslâm Devleti, Orta Asya'dan Atlas Okyanusuna kadar uzanıyor; İran, Azerbaycan, Irak, Suriye, Filistin ve Mısır'ı içine alıyordu. Bütün bu ülkeler, Basra, Küfe, Şam ve Mısır Valilikleri tarafından yönetilirdi.



Onun amacı, Hz, Ömer'den devraldığı bu büyük İslâm devletinin sınırları içindeki değişik ırk, dil ve dindeki toplumları birbirleriyle kaynaştırmak, ileri ve uygar bir yönetim kurmaktı. Bunda başarı kazanmış, Hz. Ömer'in yerini tam anlamıyla doldurmuştu.



On iki yıllık Halifeliğinin ilk altı yılı, tam bir güvenlik ve düzen içinde geçmişti. Ülkede eksiksiz bir denetim kurulmuş, tarım ve ticaret alanlarında büyük atılımlar yapılmıştı. Ne var ki, varlıkları çoğaldıkça Müslümanlar yaşadıkları gösterişsiz ve yalın hayattan uzaklaşıp dünya zevk ve nimetlerinden yararlanmak için günlerini gün etmeye bakıyorlardı.



Hz. Muhammet bir konuşma sırasında, rekabet ve kin duygusunun varlıkla birlikte geleceğini bildirmişti. Gerçekten de öyle olmuştu; aralarına çıkar ayrılıkları girdikçe, Müslümanların birliği bozuluyor, eski içtenlik ve gerçek dostluk hiç bir yerde görülmez oluyordu. Artık Müslümanlar da Bizanslılar ve İranlılar gibi, saraylarda oturuyor, değerli kumaşlardan elbiseler giyiyorlardı. Hz. Muhammet'in döneminde yaşamış olanlar yaşlanmışlardı. Onların yerine geçen yeni kuşak eskilerin ülkülerine bağlılığından yoksundu. Madde ve çıkar onlara daha çekici geliyordu.



Öte yandan Kureyş'in iki kolu olan Haşimilerle Emeviler birbirlerine düşman kesilmişlerdi. Emeviler, Hz. Osman'la olan yakın akrabalıklarından yararlanıp bütün yüksek memurlukları ellerine geçirmişlerdi. Bu durumdan en çok Haşimiler yakınıyorlardı.



Bu Sıralarda Mısır'dan birkaç kişi Medine'ye gelerek Hz. Osman'a Vali Abdullah bin Sa'd'ı şikâyet ettiler. Halife Hz. Osman, Vali'yi azarlayan bir mektup yazdı. Gelenler, mektubu Vali'ye ilettiklerinde, Abdullah bin Sa'd Halife'nin buyruklarına boyun eğeceği yerde, onları dövdürdü. Dahası şikâyetçilerden biri, dayak sırasında öldü. Bu olay, hoşnutsuzluğun su üzerine çıkmasına ve birtakım ayaklanma girişimlerine yol açtı.



Ayaklananlar Basra, Küfe ve Mısır üzerinden Medine'ye doğru üç ayrı koldan yürüyüşe geçtiler. Ancak, Medine'de Hz. Osman'ı tutanların bir ordu topladıklarını işitince, kentin yakınlarında konakladılar. Gelenler 600 kişiydiler. Duydukları bu haberin doğruluğunu öğrenmek için, Medine'ye birkaç kişilik bir kurul gönderdiler. Bunlar, Medine'de Hz. Ali, Talha ve Zübeyr'den başka, Hz. Muhammet'in eşleri ve kentin ileri gelenleriyle görüştüler. Hac amacıyla geldiklerini, ayrıca halka kötü davranan memurların görevlerinden alınmaları için başvuracaklarını, arkadaşlarının da Medine'ye girmelerine izin verilmesini söylüyorlardı. Talha ve Zübeyr söylenenlere inanmadılar. Ayaklananlar, kötü amaçlarının ortaya çıktığını görünce Medine'nin dışında bekleyen arkadaşlarının yanına döndüler.



Aralarında yeniden bir görüşme yaptıktan sonra, Mısırlıların Hz. Ali'ye. Basralıların Talha'ya ve Kulelilerin ise Zübeyr'e baş vurarak, kabul ederlerse Hz. Osman'ın yerine kendilerini Halife seçeceklerini söyleme kararını aldılar. Teklif aynı anda üçüne birden yapılacak ve onların iktidar tutkuları kamçılanarak, düşmanlarını parçalayıp güçsüz düşüreceklerdi.



Hz. Ali olup bitenlerden kuşkulandığı için, Medine'de asker toplamış, oğulları Hasan ve Hüseyin'i de Hz. Osman'ı korumakla görevlendirmişti. Kendisi de Medine dışında karargâh kurmuştu. Burada Mısırlıların.temsilcileriyle görüşen Hz. Ali, teklifi öğrenince öfkelendi, hepsini kovdu. Öteki asi kurulları da Talha ve Zübeyr'den aynı karşılığı alınca, gidiyormuş gibi yaptılar. Bunun üzerine Hz. Ali, askerleriyle Medine'ye döndü.



Fakat ayaklananlar birdenbire geri dönerek saldırıya geçmişler ve güvenlik tedbirlerinin kaldırıldığı Medine'ye girmişlerdi. Kendilerine karşı koyanların öldürüleceğini, halka hiç bir kötülüklerinin dokunmayacağını açıklayan isyancılar, Hz. Osman'ın gönderdiği kişilerin öğütlerini dinlemediler. Daha sonra Medine'nin ileri gelen kişileriyle ayaklananların yanına giden Hz. Ali:



"Gitmeye karar vermişken niçin geri döndünüz?" diye sordu.



İsyancılar, Hz. Ali'ye amaçlarının Hz. Osman'ı Halife'likten düşürmek olduğunu söylediler. Hz. Osman'ı tutanlar, isyancılarla çarpışmak için ondan izin istediler. Fakat Hz. Osman, kendisinin yüzünden Müslüman kanı akıtmasından yana olmadığından, onlara bu izni vermedi.



İsyancılar Medine'ye yerleşmişlerdi. Hz. Osman ise. sanki hiç bir şey olmamış gibi imamlık görevine devam ediyordu. Ona karşı olanlar da arkasında namaz kılıyorlardı. Bir cuma namazında Hz. Osman minberden, isyancılara seslenerek:



"Sizler lanetlenmiş kişilersiniz. Gelin asilikten vazgeçin, lanetlenmiş olmayın!.." dedi. Camide bulunanlardan birkaç kişi de onun bu sözlerini onayladılar. Buna çok kızan asiler, halkı taşa tuttular. Atılan taşlardan biri de Hz. Osman'ın başına geldi ve bayılmasına yo! açtı.



Vilâyetlerde, Medine'deki karışıklıklar öğrenilince, Hz. Osman'ı kurtarmak için hazırlıklar başladı. Şam'dan, Kûfe'den ve Basra'dan ona bağlı birlikler hızla Medine'ye doğru ilerlemeye başladılar. Tehlike içinde olduklarını anlayan isyancılar, işi çabucak bitirmek için Hz. Osman'ı öldürmeye karar verdiler.



Hz. Ali isyancıların kararını öğrenince, oğulları Hasan ve Hüseyin'i yeniden Hz. Osman'ı korumakla görevlendirdi. Talha, Zübeyr ve öteki seçkin kişiler de oğullarını Hz. Osman'ın yanına gönderdiler, öte yandan isyancıların Hz. Osman'ı öldürmeye iyice kararlı olduklarını gören Hz. Ali onlara:



"Kılıçlarınızı sıyırmayın; sıyırırsanız bir daha kınına koyamazsınız! Unutmayınız ki, Medine'yi koruyan meleklerdir. Eğer onu öldürürseniz, melekler Medine'yi bırakıp giderler! Bir Halife öldürülürce, 30 bin insan öldürülmüş sayılır." diye onlara öğüt verdi fakat bu sözlerinin bir etkisi olmadı.



İsyancılar bir gün saldırıya geçip Hz. Osman'ın evini ok yağmuruna tuttular. Atılan oklardan, Hz. Ali'nin oğlu Hasan'la, Talha'nın oğlu Muhammet yaralandı. İsyancılar, ok atarak bir sonuç alamayacaklarını anlayınca, bitişik evin duvarını delerek Hz. Osman'ın evine girdiler.



Bu sıralarda Hz. Osman 82 yaşındaydı. Bir gece önce düşünde Hz. Muhammet'i görmüş ve Peygamber ona:



"Yarın akşam iftarı bizim yanımızda yapacaksın..." demişti.



Delik duvardan içeri giren isyancılar, Hz. Osman'ı oruçlu ağzıyla Kur'anı Kerim okurken buldular. Muhammet bin Ebubekir, Hz. Osman'ın sakalından tutarak:



"Şimdi seni elimden hiç kimse alamaz!.." diye bağırdı.



Hz. Osman, Muhammet bin Ebubekir'in yüzüne bakarak yavaş bir sesle:



"Baban bu halini görse, ne kadar utanır, ne kadar üzülürdü..." deyince, Ebubekir utancından kaçtı. Geriye kalan üç suikastçıdan biri kılıcını çekerek Hz. Osman'a doğru salladı. Eşinin yanında bulunan Naile Hatun, Hz. Osman'ı korumak için kollarını siper etmek isteyince parmakları doğrandı. Bu sefer öbür iki suikastçı Halife'ye saldırdı. Biri kılıcını Hz. Osman'ın göğsüne saplarken, öteki de boğazına sarıldı. Az sonra, Hz. Osman kanlar içinde, cansız yerde yatıyordu. Hz. Osman'ın kanı, okumakta olduğu Kur'an'ın üzerine sıçramıştı.



Naile Hatun'un bağırışı üzerine koşan kölelerden biri, suikastçilerden ikisini öldürdü, üçüncüsü kaçmayı başarabildi. Kapıda nöbet bekleyenler de içeriden gelen gürültüleri duyunca, odaya girmişler, fakat geç kaldıklarını görmüşlerdi.



İsyancılar iki gün Medine'ye egemen oldular. Korkusundan kimse sokağa çıkamıyordu. Hz. Osman'ın cesedi iki gün olduğu yerde kaldı. Sonunda Hz. Ali. Hz. Osman'ın gömülmesi için harekete geçti. Ölüyü taşlamak isteyen isyancıları dağıttı. Hz. Osman'ın cenazesi, Medinelilerden ancak 20 kişi tarafından kaldırılarak gömüldü.



Hz. Osman'ın Kur'anı Kerim üzerine sıçrayan kanı hiç bir zaman kurumadı. Müslümanlar arasındaki savaşın başlangıcı oldu. Yüzyıllarca, sanki bu kanın kurumasını önlemek istercesine, mezhep kavgalarıyla Müslümanlar birbirlerinin kanını akıtıp durdular

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder