Şeytan Bermuda´yı terk mi etti?
Bermuda Üçgeni bir mit mi? Yoksa eski zamanlardaki denizcilerin uydurdukları türde bir masal mı? Acaba gerçekten orada zaman zaman doğaüstü bir olay mı yaşanıyor? Veya birilerinin iddialarına göre, kayıp kıta Atlantis´ten kalan bilinmeyen bir teknoloji mi olaylara neden oluyor? Mitolojik mitlerin dışında kalan çağdaş mitleri oluşturan temel neden paradır, insanlar doğadışı öyküler veya olgular yaratarak, olayın olduğu yerde ekonomik bir potansiyel oluştururlar.
Çağdaş mitleri sıralarsak, ilk üçe muhakkak Bermuda Şeytan Üçgeni girer, Bermuda gizemi benzerlerinden çok fazla malzemeye sahiptir, kamoyuna malolmuş, kitaplarda, filmlerde kullanılan malzeme yerel düzeyde anlatılan malzemenin çok azını oluşturur, geride inanılmaz büyüklükte malzeme bulunmaktadır. Yazımızın ana amacı öncelikle bilimsel olduğu varsayılan yani bilimin zahmet edip popüler bir açıklama getirmediği yayınların iddialarını tartışmaya yöneliktir. Burada tartışılan Üçgen´de ışık hızında olayların yaşandığı iddialarıdır veya Üçgen´in mistik bir alan olduğudur ya da UFO´ların üssü olduğu şeklindeki abartılı iddialardır. Bunların bir kısmı roman yazarlarının eğlencesidir, bazıları ise takma ünvanlı yarıbilimcilerin araştırılmamış ve kanıtlanmamış söylentilere dayanan korku filmi çizgisindeki derlemeleridir. Peki ama gerçek nerededir ve daha da önemlisi gerçeği söyleme yetkisi kime aittir? Üçgen gerçekten tehlikeli bir yer midir? Bermuda Üçgeni´ne gizemli yer tanımını getirirken, doğru bir tanım mı yapıyoruz? Bir uçak veya kuş iz bırakmadan nasıl kaybolabiliyor? Ve sonuç olarak, gizem dediğimiz kavramı, aktif ve taraflı imajinasyonlardan nasıl ayıracağız? Olayın temel konu başlıkları şunlardır; Coğrafi başlıklar; Üçgen´nin boyutlarıSargasso DeniziAtlantik akıntılarıOkyanus tabanıGaz kabarcıklarıManyetik kuzey kutbunun coğrafi ve göksel konumu şeklindedirler. Tarihi başlıklar; Bermuda Üçgeni deyiminin ilk defa ne zaman kullanıldığıKristof Kolomb ve uçakların kara kutularıdırlar. Ele alınması gereken olaylar ise; Uçuş 19Mary CelesteCarroll ARosalieStavenger ve Aralık 1948´deki DC3 olayıdır. Biz yola tanımdan ve boyutlardan çıkacağız;
Akıntının ölümcül oyunu;
Oxford English Sözlüğü´nün Şubat 1964´de yayınlanan ikinci baskısı, "Bermuda Üçgeni" veya "Şeytan Üçgeni" deyimlerinin ilk kez yer aldığı ansiklopedik kaynaktır. Deyimler, "Argosy" yani büyük ticaret gemileri maddesinde kullanılmış ve mitik bir Bermuda Üçgeni tarifinin çevresinde sınır ötesi bir abartı yaratılmıştır. Üçgen´nin resmi boyutları Bermuda, Puerto RicoSan Juan ve ABD, FloridaMiami´dir. Bununla beraber olayları gözden geçirdiğimizde, bu sınırın dışına çıkıldığını farkederiz, olaylar Kuzey Atlantik´e doğru yayılırlar. Bazen de Doğu Pasifik´te, Meksiko Körfezi´nde yer alırlar. Sargasso Denizi ise tüm çekişmelere rağmen Bermuda Üçgeni´nin resmi sınırlarının dışında kalır. Oysa, birçok bestseller kitapta Sargasso Denizi Üçgen´nin tam ortasına konulmuştur yani görülür ki, tanımlanan sınırlarla, yaşanan olayların yerleri arasında çelişki vardır. Bermuda Üçgeni´ninden geçen veya etkileyen akıntıların başında Gulf Stream Akıntısı gelir. Akıntı, Florida Burnu´nun ucundan başlayarak, Britanya´ya kadar gider. Londra´nın ünlü sisinin oluşmasının ardında Gulf Stream vardır, birçok Avrupa ülkesinde ve Kanada´da iklimin ılımlı olmasının nedeni de Gulf Stream Akıntısı´dır. Gulf Stream güçlü bir akıntıdır, yani denize düşen birçok kuşu ve acemi denizciyi itip götürecek kadar güçlüdür. Akıntı önüne kattığı bir botu, kuzeye iterek önce Florida´nın doğusuna ve Bahama Adaları´na götürür, Florida ile Bahamalar´ı ayıran Florida Boğazı´nda akıntı değişir ve çalkantılar halinde hızlanarak kuzeye yönelir. Bu ne demektir? Akıntıya kapılan bot, önce doğuya sonra da kuzeydoğuya yönelecektir. Eğer botu kıyı boyunca izliyor veya gözlüyorsak, kısa bir mesafeyi hızla veya çabuk aştığını görürüz. Ve ardından da botun kısa bir süre içinde, ufuk çizgisinde kaybolduğunu izleriz. Daha beteri ise, botun rotasını batıya çevirmesi halinde dahi, hala kuzeydoğuya doğru akıntı tarafından itiliyor olmasıdır yani Gulf Stream Akıntısı, acemi denizcileri veya yetersiz tekneleri kendi doğrultusuna götürebilir. Kürekle hareket eden küçük bir kanonun ise, akıntıdan kurtulması imkansızdır. Bunu medcezirle mücadele etmeye benzetebilirsiniz. Belli bir çaptaki yelkenli teknelerin dahi başı derttedir, yelkenli uygun rüzgarı arkasına alıp rotasını Akıntı´nın dışına çevirmiş dahi, hedefine giden yola girinceye kadar, rotasından millerce öteye gitmiş olacaktır. Ancak bölgeyi ve Akıntı´nın tüm özelliklerini çok iyi tanıyan bir denizci önceden tedbir alarak, bu duruma düşmeyecektir. Yukardaki duruma düşen teknenin kaptanı, istediği rotadan uzaklaştıkça okyanusta kaybolma tehlikesi karşısında paniğe düşecek ve içinde bulunduğu durumdan nasıl kurtulabileceğini hesaplamadan imdat mesajlarını yayınlamaya başlayarak, arama ve kurtarma operasyonlarını başlatacaktır. Ve okyanusta kaybolma tehlikesi de gerçektir, bulanamadığı takdirde de kayıp ilan edilecektir.
Okyanusun inanılmaz derinliği
Kuzey Amerika kıtasının kıyıları çok güzeldir, mavi suların güzelliği özellikle Karayipler´de belirgindir. Karayip Adaları´nın birçok yerini, kıyı boyunca yukardan uçarak gözlerseniz berrak suların altındaki dev blokların millerce uzandığını görürsünüz. Bu görkemli bir görüntüdür ve öylesine net bir görüntüdür ki, su altındaki batık bir uçağı veya parçalarını açıkça görebilirsiniz, düşen birçok uçağın kara kutuları bu sayede bulunabilmiştir. Büyük jetler her tür hız ayar aygıtına sahiptirler, küçük uçaklarda ise "Emergency Lacator Transmitter" denen aygıttan başka birşey yoktur, bu küçük uçaklarda bulunan Kara Kutu´lar ise su altında yeterince çalışmazlar. Yanısıra da okyanusun kumsal tabanında oluşan kum dalgalanmaları bulutlar halinde zaman zaman çalkalanarak aygıtları iyice çalışmaz hale getirmektedirler. Batık küçük tekneler de bu nedenlerle gözden kaçmakta ve en gelişmiş radarlar tarafından dahi görülememektedirler. Öyleyse, belli bir çapın altındaki batık teknelerin bulunması çok küçük bir olasılıktır. Gerçek tehlike, Karayipler´in sığ kıyılarına dalan dalgıçların gördüğü gibi, okyanus tabanının çok sığ olarak kıta kıyısı boyunca binlerce mil devam ettiğidir. Yani bu sığ kıyı tabanı aynı zamanda da okyanus tabanıdır ve siz çok küçük bir farkla çok az açıldığınızda veya bir sürpriz olarak derinlik birdenbire yüzlerce metreye ulaşabilir. Puerto Rico´nun 100 mil kuzeyi, Atlantik Okyanusu´nun en derin yeridir, Puerto Rico su altı hendeğinin derinliği 9.200 metreye ulaşır. Florida Boğazı´nda derinlik 5.000 metreyi aşar. Büyük Bahamalar´dan Kuzeydoğu Providence Kanalı´na uzanan bölgede derinlik 2.000 ile 4.000 metre arasındadır. Yani beşon metrelik bir derinlikte yüzerken, dalarken veya teknenizle seyrederken, birkaç dakika içinde altınızda binlerce metrelik bir derinlik ortaya çıkabilir. Ve bu sığ sanılan bu kıyılarda sayısız uçak ve tekne hiç iz bırakmadan kaybolmuştur. Kısacası, Miami´den, Bahamalar´a uzanan bölgede okyanusun derinliği yaklaşık olarak 6.000 metredir ve bu sular sakin değildir.
Kuzey Kutbu kaosu ve Kolomb´un yanılgısı;
Bu bölümdeki araştırmanın temeli, Üçgen´deki olaylarda sık anlatılan pusula bozulmalarıdır. Üç temel kutup vardır; Manyetik Kutup, Grid Kutup ve Gerçek veya Göksel Kutup. Gerçek Kutup, Polaris yıldızıyla yani Kuzey Yıldızı ile belirlenir, yerini bulmak için Ursa Major ve Ursa Minor yani Büyük Ayı ve Küçük Ayı takımyıldızları gözlemlenir, Küçük Ayı´nın ucundaki iki yıldızın üstünden yukarı çıkıldığında görülen son parlak yıldız Polaris´dir. Grid Kutup, 90 derece enlemdeki gerçek kutuptur, haritalarda ve kürelerde görülür, Polaris´le aynı doğrultuda değildir, bazen farklılık gösterir. Pusulaların gösterdiği Manyetik Kutup ise, Grid Kutup´un binlerce mil ötesindedir; manyetik bir alanı gösterir ve bu yer Hudson Körfezi´ndeki Baffin Adaları´nın bir tanesindedir. Bazı kürelerde göreceğiniz küçük (x) işareti, bu yeri göstermektedir. Atlantiği geçerken garip pusula hareketleri ile karşılaşan ilk denizci bilindiği tadarıyla Kristof Kolomb´dur, Gerçek Kutup´la, Manyetik Kutup arasındaki farkı veya aynı olmadığını ilk o görmüş ve bunu gemisinin seyir defterine kaydetmiştir. Ama 500 yıl öncesindeki pusulaların ne kadar başarılı oldukları ayrı bir tartışma konusudur ve Kolomb öyle sanmış da olabilir. Dünyada Manyetik ve Grid veya Manyetik ve Gerçek Kuzey olan iki boylam vardır, birisi Avrupa´nın merkezine yakındır, ötekisi ise ABD´nin doğusundadır. Atlantik´de yolculuk ederken, Manyetik ve Grid Kuzey arasındaki farkın gittikçe arttığını görürsünüz. Portekiz yakınında 4 derece olan bu fark, Atlantiğin ortasında, Sargossa Denizi´nde 22 dereceye kadar ulaşır. Florida Burnu´na geldiğinizde ise fark, bir hatta yarım dereceye kadar düşecektir. Bu açıklama çok yeterli görünmese de, bazı pusula sapmalarını açıklama yönündedir. Kristof Kolomb ve Bermuda Üçgeni olayı tarihsel bir dip nottur. Ünlü denizci, Sargossa Denizi´nde garip olaylar yaşamıştır, pusulası sapmış ve denizde garip ışıklar görmüştür. Öncelikle söylemek gerekir ki, Kolomb mükemmel bir denizci ve kaptandı, denizlerde sayısız sorun yaşamış, doğa ile boğuşmuştu. Mürettebatı onun yeteneklerine inanıyordu, ilk yolculuğunda mürettebatın korkusu karayı görememekten öte, yiyecek ve suyun biteceği yüzündendi. Okyanusun ne kadar büyük olduğunu, karaya olan mesafeyi bilmiyordu ve hesapları kendisine özgündü. O çağda, dünya ikiye ayrılmıştı, ufuk çizgisi ve ötesi... Ötesi, bilinmeyen bir yerdi. Dünyanın düz olduğuna inanılıyordu. Kolomb´a göre dünyanın çevresi 15.000 mildi. Ve Kolomb, denizin ötesine giderek Sargossa Denizi´ne ulaştı, burası onun ve adamlı için bir bulmacaydı, karaya yaklaşırken kuşlar görmüştü ama kara görünmüyordu. Sonra Atlantik´in batısına doğru devam ettiler ama pusulaları Gerçek Kutbu göstermiyordu, sadece Kolomb olayın farkındaydı, kimseye söylemedi, oysa pusula normaldi; çünkü Manyetik kutup Prince of Wales Adası yakınlarındaydı. Kolomb ve mürettebatı, aynı gece suya düşen bir meteor gördüler, bu onlar için alışılmışın dışındaydı. Olayları Kolomb´un seyir defterinden izliyoruz. 11 Ekim gecesinde uzakta ışıklar gördü, herkes uyuyordu, adamlarından ikisini çağırarak gösterdi. Üçüncü adam geldiğinde ışık kaybolmuştu. Olay duyulduktan sonra mürettebat artık geri dönülmesini istedi, Kolomb birkaç gün süre istedi; eğer kara görünmezse döneceklerdi. Karayı ilk görecek adama ödül vaadetti. Etrafta kuşlar vardı ve denizde yosunlar yüzüyordu, denize kadar inmiş olan bulutları birkaç kez kara sandılar. Kolomb, ödülü arttırdı. 11 Ekim gecesinde görülen ışık Hispanola Adası´na aitti ama uzağından paralel olarak geçiyorlardı, sonra birkaç ışık daha gördü ama kimseye haber vermedi. Dört saat sonra sabah olduğunda, Pinta gemisinden Rodrigo de Triana karayı gördü, bulutlar veya sis açılmış ada ortaya çıkmıştı; orası bir gece önce ışık gördükleri yerdi. Kolomb ve adamları yosunlu, üzerinde kuşların uçuştuğu sisli bir denizde yol alırken, ışıklar görmüşler ve bu gizemli ortamda doğaüstü güçlerle karşılaştıklarını sanmışlardı. Oysa ışıkların kaynağı büyük bir olasılıkla adada yakılmış bir ateşti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder