21 Ocak 2014 Salı

Ayşe Çavuş

Ayşe Çavuş

Kurtuluş Savaşı’nın kadın kahramanlarından biri de Ayşe Çavuş’tur. Bu yiğit ruhlu Anadolu kadını, bir vesileyle Trabzon’dan geçerken burada neşredilmekte olan “İstikbâl Gazetesi”nin idârehanesine uğramıştır. O’nun hakkında bir hayli tafsilâta yer vermiş bulunan röportaj–haberin bir kesitini, adı geçen gazeteden biraz sadeleştirilmiş haliyle takdim edelim:



Aslan yürekli bir kahraman



Yazı işleri odasının kapısı açıldı. İçeri giren bir zabit: “–Ayşe Çavuş!” diye yanındakini tanıttı. Ayşe Çavuş, yakasına siyah kıvırcık kuzu postu konulmuş, sağ koluna çavuşluk rütbesinin resmi işareti olan iki kırmızı şerit takılmış, bir paltoyu giymiş, dizlerine kadar Anadolu’ya has üstü polatlı bir çorap çekmiş, başına koyu lâcivert bir başörtü sarmış, tepeden tırnağa kadar bir cengâver vaziyet ve tavrı ile neşeli ve güleryüzlü bir simâ ile hepimizi selamladı ve oturdu. Muhterem çavuş, vaziyete hemen hâkim olmuş, ruhunun büyüklüğünü bize hissettirmişti. Her haliyle harpten yahut harplerden girip çıkmış bir mücâhid ruhu taşıdığını belli eden bu yiğit tavırlı kadınla konuşurken O’nun bütün ruhunu saran harp menkıbelerini ve hele Yunan çarpışmalarını dinlerken, bu vücudun içinde bir arslan yüreğinin saklı bulunduğuna hükmetmemek mümkün değil Ayşe Çavuş o kadar nezih ve samimi ki, mûhitinde kimseye yabancılık hissini verdirmiyor. Dünyada, Yunanlılar’dan ve benzerlerinden başka herkes sanki O’nun ya kardeşi ya da evladı... Bununla beraber aklı ve fikri daima harpte. Beyanatı sırasında 28 yaşındaki oğlunun Demirci Muhârebesi’nde şehid düştüğünü naklederken gözlerinin önünde sanki o levhayı canlandırıyormuş gibi, nazarlarını sabit bir noktaya dikerek bir müddet düşündü, sonra, derin bir nefes alarak ilâve eyledi: “–Ah !.” dedi, “keşke birkaç oğlum daha olsaydı da, onlar da şehit düşeydi. Vatan yaşasın !.. yoksa...”. Nazarlarımızı ulviyet ve fazilete doğru çekip götüren bu manzara, aynı zamanda gözlerimizi yaşarttı. Ayşe Çavuş’a nereye ve niçin seyahat ettiğini sordum. Sade ve samimi bir ifadeyle şöyle anlattılar:



Yunanla amansız mücadele



“–Kırım’a gidiyordum. Oradan hicret etmişiz. Balkan Harbi, bizi oradan Bursa’ya hicret ettirdi. Daha sonra İzmir’e gelerek orada yerleştik. Ankara’da Ukrayna murahhas heyeti reisi Firunze ile görüşküm. O’nun işareti üzerine Kırım’ı görmek üzere gidiyorum. İnşaallah yakında döneceğim... Yunan İzmir’i işgal edince ben oğlum Ahmed ile beraber 800 atlı topla***** dağa çekildim. Salihli etrafında dolaşıyorduk. Düşman Salihli’yi de alınca ben bu alçakları her halükârda kovup perişan etmeyi düşünüyordum. Fakat herifler kasabayı işgâl ettikten sonra hemen her tarafı tel örgülerle sarmış diplerine bombalar koymuştu. Bu engelleri atlatmak mesele idi. Bir akşam, arkadaşlardan Hasan Çavuş’a dedim ki, bana 5–6 çift manda ve iki kalın urgan bulabilir misiniz? Bu Hasan Çavuş ve hepten arkadaşlar, ateş gibiydi. Hem benim mandaları ne yapacağımı soruyorlar hem de tedârik etmek istiyorlardı. Zannediyorlardı ki, mandaları kesip ziyâfet vereceğim. Sağ olsunlar 6 çift mandayı da ipleri de buldular. Gece geç vakit idi, ben tel örgülere yanaştım. Kazıkların bir ikisini koparttırarak urganları mandalara bağlattım, hayvanları kasabaya doğru salıverdim. Kazıklar ve onlarla beraber tel örgüler, artık yerlerinden koparak mandaların peşinden sürüklenip gidiyorlardı. Arkasından biz de baskın veriyorduk. Kasabayı, öyle aldık ki, düşman bile nereden geldiğini anlamadı.



Düşmanı tepeledik

Hükûmet dairesine girdiğimiz zaman fazla ateş oldu. Burada üç şehid ile 6 yaralımız var. Fakat düşmanı temizledik. Canını kurtarabilenler esir oldu. Bu muharebede düşman, çok bomba ve mitralyöz bıraktı. Bunları hep aldık ve bunlarla yine onları tepeledik. Ondan sonra artık: Salihli, Demirci, Simav, Gördes, Kütahya ve nihâyet Sakarya muharebeleri başlamıştır. Gördes hattında ise Osman isminde ve on iki yaşında bir çocuk Kütahya’dan gelerek bize iltihak etmiştir. Çavuş rütbesini alan bu yavru asker, öyle harbetmiştir ki, nihayet ayağından yaralanmış ve bir gözü de sakat olmuştur.



Torunlarımız şükranla anacaklar



Sakarya harbinde Haymana cihetlerinde bulunuyordum. Oradan epeyce atlı topladım. Hele Sakarya’da öyle harbettik ki, koca dere Yunan leşleriyle doldu. Asker adeta köGoogle Page Rankingü gibi üzerlerinden geçti. Bunu çocuklarımız ve torunlarımız daima şükranlarıyla yad eyleyecektir.” Gazete, daha sonra Ayşe Çavuş’un vatana ve millete olan sarsılmaz sadakatinden bahsediyor: “Çavuş’un bu bağlılık hissi ailesinin bütün fertlerine de sirâyet etmiş görünüyor. Diyor ki: “–Biz Sakarya’da harbederken Ankara’daki kızlarım (Ankara’da üç kızı vardı) belki korkarlar diye Paşa Hazretleri (Mustafa Kemal Atatürk) onları Kayseri’ye sevk etmek istedi. Fakat gitmediler. Dediler ki, “Biz Ankara’dan ayrılmayız. Şayet anamız şehid olursa yerine biz geçeceğiz, muhârebeye gireceğiz”. Dikkat ettik, çavuş bu sözleri büyük bir zevkle, derin bir iftihar hissi ile söylemişti. Bütün fertlerini fedâkârlık hissi doldurmuş bu aileden pek tatlı ve civanmert bir eda ile bahsetmiştir.



Düğünü bozup da gelemem



Ankara’ya ne vakit gittiğini sorduğumuzda, Çavuş bizi güldürmüştür. Demişti ki: Ben ilk silâha sarıldığım sırada Salihli’de harp ederken Mustafa Kemal Paşa haber almış beni Ankara’ya istedi. Ben o sırada muharebeden nasıl ayrılabilirdim. Haber gönderdim ki: “Ben şimdi düğünü bozup da gelemem.” Nihayet harpten sonra Ankara’ya geçtim ve Büyük Başkumandanımızla konuştum... Ayşe Çavuş, 58 yaşında olduğunu söylemekle birlikte dinç ve çok çevik görünüyor, gözlerinden cesaret saçılıyor; biri omzundan, diğeri diz kapağından, üçüncüsü de üstünden girip altından çıkmak üzere ayağından üç yarası olduğu halde bunlardan âdeta bir eğlence gibi pek hafif bahsedip geçmiştir. Bu muhterem kadın tekrar veda ederken Salihli’de aldığı Çavuşluk rütbesine alamet olarak taşıdığı çifte kırmızı şeritlere hürmetini ifade eder bir vaziyette, dirseğini ileri doğru biraz yükselterek bir selâm vermiştir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder