21 Ocak 2014 Salı

Oğuz Kağan Destanı 3

9. OĞUZ'UN, YERİN KIZI İLE EVLENMESİ



Ava gitmişti birgün, ormanda OğuzKağan:

Gölün tam ortasında, bir ağaç gördü yalnız,

Ağacın koğuğunda, oturuyordu bir kız.

Gözü gökten daha gök, sanki Tanrı kızıydı,

Irmak dalgası gibi, saçları dalgalıydı.

Bir inci idi dişi, ağzında hep parlayan,

Kim olsa şöyle derdi, yeryüzünde yaşayan:

"Ah! Ah! Biz ölüyoruz! Eyvah, biz ölüyoruz!"

Der, bağırıp dururdu! Tıpkı tatlı süt gibi, acı kımız olurdu!

Oğuz kızı görünce, başından aklı gitti,

Nedense yüreğine, kordan bir ateş girdi.

Gönülden sevdi kızı, tuttu aldı elinden,

Kızla gerdeği girdi, aldı dilediğinden.



"Bir gölün ortasında bulunan adalar", Türk mitolojisinin en önemli motiflerinden biridir. Uygurların Türeyiş efsanelerinde ise bu kutsal adacık, iki nehrin kavuştuğu bir yerde bulunuyordu. OğuzHan destanındaki Kıpçak Bey'de, "Göl ortasında bulunan bir adacıkta ağaç kovuğunda doğmuştu". Ağaç, köklerini yerden alıyor ve kimbilir yerin ne kadar derinliklerine kadar inebiliyordu. Bu sebeple bereketin sembolü olan ağaç, yerin soylarını da temsil edeyordu. Destan, "Ğögün kızını Kutup yıldızına benzetirken, yerden gelen kızın saçlarını ise, ırmak dalgaları gibi" gösteriyordu. Göğün kızı göğe, yerin kızı da yere benziyordu.



"Müslüman Türkler, OğuzKağan'ı normal bir insanmış gibi evlendiriyorlardı":



İslâmiyeti kabul etmiş olan Türkler ise, daha başka türlü düşünüyorlardı. Onlar OğuzHan'ı, normal bir insan olarak kubul ediyorlar ve kendi fikrine uygun, bir kız alıyor gibi gösteriyorlardı. OğuzHan, iki amcasının da kızını almış; fakat onları yola getirip, müslüman edememişti. Bunun üzerine, her iki karısının da yüzüne bakmamış ve onlara elini bile değdirmemişti. Üçüncü amcasının kızı, diğerlerine nazaran daha çirkindi. Fakat küçüklüğünden beri, OğuzHan'ı bütün kalbi ile seviyordu. Oğuz, en sonunda bu kıza getmiş, içini açmış ve müslüman olduğu takdirde, kendisi ile evleneceğini söylemişti. Bu teklifi çoktan beri bekleyen kız, ağlayarak Oğuz'a bakmış ve şöyle demişti:



Ben ne Allah tanırım, ne de Tanrı bilirim!

Senin sözün buyruktur, hep peşinden gelirim!

Sen ne dersen o olur, fermanından çıkamam!

Sen var iken başımda, başkasına bakamam!



Oğuz bunu duyunca, çok sevinmiş ve artık kaygısı dinmişti. Bunun üzerine kıza, Tanrıya inanmasını söyleyerek, şöyle demişti:



Ey, sevgili hatunum! Benim ey eşsiz eşim!

Gönlümde ebediyen, yanacak ey ateşim!

Tanrının birliğinde, bir defa iman getir,

Sev onu! Varlığıma, seninle bir can getir.



Kız Oğuz Han'ın bu sözü üzerine Tanrıya inandığını söyleyerek artık müslüman olmuştu:



Sözünü kabul ettim, senin yoluna geldim!

Tanrının birliğiyle, canımı sana verdim!



Müslüman olan Türklerin, eski OğuzKağanlarından ve onun destanlarından vazgeçemeyerek, yeni olarak düzdükleri bu hikâyeler, aslında en eski Türk mitolojisinin ana çizgileriyle bir benzerlik göstermiyorlardı. Fakat ne yapsınlar ki, onlar da müslüman olmuşlardı ve müslümanlığı, yalnızca X. yüzyılda değil; ta Oğuz Han zamanından beri tanıdıklarını ve bildiklerini göstermek istiyorlardı. Müslüman tarihçiler, OğuzHan'ın yaşadığı çağlar hakkında da, bize bazı bilgiler verirler. Meselâ Hiveli meşhur Ebul Gazi Bahadır Han'a göre OğuzHan, zamanımızdan 5000 sene önce yaşamıştı. "En önemli nokta da şu idi ki, Ebul Gazi Bahadır Han OğuzHan'ı, İran'ın en eski atalarından daha önceye koyuyor ve Türkleri, bir millet olarak İran'lılardan daha eski tutuyordu. Bu efsaneler Türklerin, İslâmiyeti ve Allah'ı, 5000 sene önceleri ve hatta insanlığın ilk yaratılış sıralarında tanıdıklarını, söylemek istiyorlardı". Henüz daha müslümanlığın ne demek olduğunu bilmeyen Türkler "Allah" sözünden habersiz idi. Eski Türk tarihçilerine göre, "Allah" sözünün manasını anlamayan Türkler, OğuzHan'ın şiir okuduğunu veyahut da şarkı söylediğini zannederlermiş. Bunlar da, Müslüman Türkler tarafından, bir Türk olarak uydurulmuş, düzenlenmiş ve geniş halk kitleleri arasında yayılmış hikâyelerdi.



Öyle anlaşılıyor ki Türkler, İslâmiyetin öncülüğünü, Araplara ve hatta Peygambere bile vermek istemiyorlardı. Bu duruma göre, "OğuzHan Türklerin ilk ve en eski peygamberleri oluyordu. Gerçi bu da, İslâmiyetin esaslarına aykırı idi. Fakat Türk kitlelerinin, milliyet ve üstünlük hislerini göstermesi bakımından bizler için bir önem taşıyordu".



10.. YER VE GÖK VARLIKLARININ OĞUZ'UN OĞLU OLMALARI



"Gök ve yerin türlü varlıkları, OğuzHan'ın oğulları oluyorlardı":



OğuzHan, "gökten bir ateş gibi, ışık hâlesi içinde inen göğün kızı" ile evlendikten sonra, üç oğlu olmuştu. Bu oğullarının adları, "GünHan", "AyHan" ve "YıldızHan" koyması, bize çok şey ifade eder. Zaten göğün belli başlı varlıkları, güneş, ay ile yıldızlar idiler. Ağaç koğuğunda bulduğu yerin kızından da, yine üç oğlu oluyordu. Bunların adını da "GökHan", "DağHan" ve "DenizHan" koyuyordu. Burada Türk mitolojisi ile Türk düşünce düzeninin, çok önemli bir meselesi ile karşılaşıyoruz. Yerin kızından doğan çocuklardan birinin adı "GökHan" idi. Ayrıca "GökHan" yerin kızının çocuklarının, en büyüğü idi. Yerin kızından, "GökHan" ın doğmuş olması, ilk bakışta bizi şaşırtıyordu. Halbuki bu kitapta sık sık söylediğimiz gibi gök kubbesi, aslında Türklerce, maddî bir varlık gibi düşünülüyordu. Türkler gök kubbesini uzaydan ayrı düşünüyorlardı. Asıl gök, güneş ve ay ile yıldızların dolaştıkları, uzay idi. Eski Göktürk kitabelerinde de söylendiği gibi: Tanrı, gök ile yeri yarattıktan sonra, ikisi arasında da, insanoğlunu yaratmıştı. Yer ile göğü yaratan Tanrı, gök kubbesinin üstünde ve sonsuz feza içinde bulunuyordu. Eski Türkler göğe, "Tengri" derlerdi. "Tengri", hem "gök" ve hem de "YüceTanrı" anlamına geliyordu. Ama onlar, gök kubbesini anlatmak isterlerken, "Kök Tengri" derler ve böylece, gök kubbesini, esas büyük Tanrıdan ayırırlardı. Bu çok eski Türk düşüncesinin izlerini, Oğuz destanında da, bulmamız bizi sevindirmektedir. "Çünkü, Türk düşünce düzeni, yüzyıllar boyunca değişmemiş ve ana çizgileriyle üç kıt'a üzerinde yaşamıştı".



Burada önümüze çok önemli bir mesele de çıkmaktadır: bazılarına göre, "GünHan", güneşin hanı; "AYHan" ise, ayın hanı şeklinde açıklanmıştır. Onlara göre Türkler, güneşte de bir dünyanın olduğunu düşünmüş olmalı idiler. OğuzHan, en büyük oğlunu da güneşe bir Han olarak tayin etmiş olmalıydı. Bu düşünce tarzı, oldukça sakat ve yanlıştır. "OğuzHan'ın oğulları güneşin, ayın ve yıldızların hanları değil; bilâkis güneş, ay ve yıldızların ta kendileri idiler. Gerçi OğuzHan, yine insanoğlu sayılan Türk milletinin, bir atası idi. Fakat Oğuz destanında OğuzHan, yanlnızca Türk milletini temsil etmiyor; aynı zamanda göğün ve yerin bütün varlıklarını da, kendi adı ve soyları altında topluyordu. Görülüyor ki, bir efsane gibi ve Türk milletinin türeyişi şeklinde karşımıza çıkan OğuzKağan destanı, bütün kâinatın kendileri idiler. Gerçi OğuzHan, yine insanoğlu sayılan Türk milletinin, bir atası idi. Fakat Oğuz destanında OğuzHan, yanlnızca Türk milletini temsil etmiyor; aynı zamanda göğün ve yerin bütün varlıklarını da, kendi adı ve soyları altında topluyordu. Görülüyor ki, bir efsane gibi ve Türk milletinin türeyişi şeklinde karşımıza çıkan OğuzKağan destanı, bütün kâinatın oluş ve türeyiş mitolojisi halinde görünüyordu. İşte OğuzHan destanının, bizce en önemli olan özelliği bu idi. Sonradan bu altı oğullar dörder oğul daha türeyerek, 24 Oğuz boylarını meydana getireceklerdi".



11. OĞUZ DESTANINDA "AİLE DÜZENİ"



"Oğuz efsanesinde görülen aile düzeni, daha çok 'Baba ailesi' ile ilgili idi":



Şimdiye kadar sosyologlar aileleri, başlıca iki bölüm içinde incelemişlerdir. İlkel kavimlerde daha çok "Ana ailesi" görülüyordu. Fakat cemiyet ilerledikçe ve içtimaî seviye yükseldikçe "Baba ailesi" ne doğru bir gidiş vardı. Daha doğrusu Ana ailesi geriliği, Baba ailesi ise, bir toplumun olgunluğunu gösteriyordu. Bazı Moğol efsanelerinde, ana ailesinin izlerini görmüyor değiliz. Meselâ CengizHan'ın atası kocasız bir kadın idi. Gökten inen sarı bir köpek şeklindeki hayvandan hâmile kalmış ve Moğol ulusunu meydana getirmişti. Türklerde ve Türk mitolojisinde, böyle bir "AnaAta" ya rastlamıyoruz. Türk mitolojisinin bütün ataları, hatta istisnasız olarak hep erkek ve büyük bahadır idiler. Burada da, OğuzHan'ın çocuklarının hepsi, erkek olarak doğmuşlar ve Türk milletine birer baba olarak meydana getirmişlerdi. Şunu da söylemekte fayda vardır: Eski Roma'da "Baba ailesi", kayıtsız ve şartsız olarak, babanın hakimiyeti altında idi. Baba oğlunu satabilir ve öldürebilirdi. Ama Türklerde, böyle bir baba ailesi görmüyoruz. OğuzHan babasını bile, müslüman olmadı diye öldürmüş ve ona karşı gelebilmişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder