21 Ocak 2014 Salı

Naima

Türk tarihinin en büyük ustası... İbni Haldun'un bilimsel Batı tarihine temel olan fikirlerinden hareket ederek, Osmanlı tarihini kaleme alan büyük yazar! Naima, saray vak'anüvisi olduğu halde, tarihçi olmasını bilmiş ilk fikir adamımızdır. Tarihin, olaylar dizisinden ibaret olmadığını, yaşanan hayata etkisi olan "Yaşanmış hayat parçası" olduğunu idrak eden ve belgelerin dışında sadece sosyolojik yorumlara yer veren bu tarihçimiz, günümüzün birçok tarihçilerine bile hocalık edecek düzeyde bir tarih bilginimizdir. 1655'te Halep'te doğdu. Asıl adı Mustafa Naim'dir. Genç yaşta İstanbul'a gelmiş ve Baltacılar Ocağı'na kaydolmuştur . Bu ocağa kayıtlı olanlar, Beyazıt Camii'ndeki derslere de devam ederlerdi. Naima da öyle yaptı. Dersleri dikkatle izledi ve her öğrendiğini kendi içinde tartışarak bir kere daha değerlendirmeden kullanmadı.



Bir süre sonra Baltacılar Ocağı'ndan çıkıp Divanı Hümayun kalemine girdi. Burada "Naima" mahlasını almıştır. Karagöz Ahmet Paşa, kaptanı deryalığa getirilince, paşanın "divan efendisi" oldu. Bu dönemde kendisini, devrin önemli kişilerine tanıtmak fırsatını buldu. Şair, bilgin Rami Mehmet Efendi, Kazasker Yahya Efendi gibi insanlarla dost oldu. İstanbul gümrüğünde 1000 kuruş aylıkla göreve gelmesi, Rami Mehmet Efendi'nin sayesindedir. Fakat asıl parlaması, Amcazade Hüseyin Paşa'nın sadareti zamanına rastlar. Amcazade şairleri, sanatkârları, fikir adamlarını çok yakından korumuş, kollamış bir devlet adamı idi. Naima'daki cevheri farkettikten sonra onu saraya, vak'anüvis olarak aldı. Kendi adını taşıyan tarihin önsözünü yazdığı zaman bunu Sadrazam Amcazade Hüseyin Paşa'ya sundu. Bu önsöz gerçekten önemlidir. Çünkü, o zamana kadar gelen bütün tarihçilerden farklı olarak bu önsözde Naima, olaylara nasıl baktığını, nasıl değerlendirdiğini anlatıyor, İbni Haldun'un sosyolojik tarih metodunu kullanacağını haber veriyordu. Bugün de değerini muhafaza eden bu önsözü okuyan Sadrazam, Naimâ'yı ödüllendirdi ve takdirlerini bildirdi.



Naima'nın, bilimsel bir tarihçi olması ne kadar önemli ise, çağında bir sadrazamı, bilimsel tarihten anlaması ve Naimâ'yı arkalaması da o kadar önemli bir konudur. Osmanlı devlet yapısına ışık tutar. Nitekim Amcazade'nin ölümünden sonra iş biraz tavsamış, fakat Damat Hasan Paşa sadrazam olunca bu tarih seven devlet adamı Naimâ'yı hem "korumuş', hem eserinin zamanına kadar işlenmesini emretmiştir. Naima'nın ocak arkadaşı Karagöz Ahmet Paşa, sadrazam olunca 28 Eylül 1704'de Naima'nın da yıldızı parladı. Anadolu muhasebeciliğine tâyin edildi. Geçimi ferahlamıştı. Yıldızlar ilmi üzerinde de çalışıyor, bazı "zayice"ler yazıyordu. 1706'da Sadrazam olan Çorlulu Ali Paşa, Naima'nın zayicelerinden kuşkulandı ve Hanya'ya sürgün etti. Hanya'dan Bursa'ya geldi. Bir yıl sonra da İstanbul'a dönmesine izin verildi. Sadrazam, Şehit Ali Paşa idi. Büyük bir kitaplığı vardı ve şairleri, sanatkârları ve bilginleri arkalıyor, onları devlet hizmetine yerleştiriyordu. Naimâ'yı teşrifatçı yaptı, ayrıca Kalyonlar Defterdarlığı'na tâyin etti. Bu dönemde Naima, büyük eseri olan "Tarih"ini yazmaya devam etti. Fakat Silahtar Damat Ali Paşa'nın sadareti zamanında işleri yine bozuldu.



Ordu ile birlikte Mora seferine katılan Naima, Mora'ya defter emini olarak tâyin edildi. Bunu hiç istemiyordu, İstanbul'a dönmek muradında idi. Fakat derdini kimselere anlatamadı. Üzüntüler, sıkıntılar içinde Paleo Patras kasabasında hayata gözlerini yumdu. Naima, Amcazade Hüseyin Paşa'nın teşviki ile 1591 tarihinden 1660 tarihine kadar olan zamanı Menarzade Ahmet Efendi'nin Vakayiname müsveddelerinden de yararlanarak yazmış ve birinci cilt olarak yayınlamıştır. Birinci bölümün devamı olan 1660 1699 döneminin bütün belgelerini 'hazırlamış, notlarını almış, müsveddelerini geliştirmiş, fakat tamamlamaya fırsat bulamadan ölmüştür. Ölümünün üstünden bir hayli geçtikten sonra Naima'nın müsveddeleri, notları, Şehrîzade Sait Efendi'ye geçmiş ve son bölüm onun kalemi ile tamamlanmıştır. 17. yüzyıl Osmanlı uygarlığının yetiştirdiği en büyük naşirlerinden biridir. Biridir deyişimizin sebebi, büyük söz ustası Kâtip Çelebi'nin de bu yüzyılda "Seyahatname"sini yazmış olmasıdır. Naima, kalemi fırça gibi kullanmasını bilen bir yazardı. Sadece yazdığı olayı düşünmez, olayın çevresindeki öteki olaylarla, yazdığı olayın arasındaki münasebetleri bulur, çağı bir "bütün" olarak çizgi çizgi ortaya çıkarırdı. Günümüzde elbette Naimâ'dan daha iyi tarihçilerimiz vardır, fakat o veciz, beyan sadeliğine ulaşacak bir kalem zor gelir....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder