21 Ocak 2014 Salı

Mimar Sinan Hayatı

Mimar Sinan'ın hayatı ve eserleri hakkında kendisinden dinledikleri ile

“Tezkiretü'lebniye” isimli manzum bir eser kaleme alan, arkadaşı Nakkaş Sai

Mustafa Çelebi'ye göre O, Yavuz Sultan Selim döneminde Kayseri'den devşirme

(askerlik için gayri Müslimlerden 1218 yaş arasında, belli kanun ve usûllere

göre çocuk toplama) olarak Osmanlı Ordu mektebi olan Acemi Oğlanlar Ocağına

alınmıştır. Süleymaniye Camii bahçesinin köşesinde bulunan mezarının taşında

1588 yılında yüz yaşını aşkın olarak vefat ettiği yazıldığına göre Sinan miladi

1590'lar civarında doğmuş olmalıdır. Mimar Sinan'ın hayatının sonuna doğru

tanzim ettirdiği vakifeyisinde Kayseri'deki akrabaları zikredildiği gibi1, 1574

tarihli bir padişah hükmünde, o zaman Hassa Mimarları Başı olan Sinan'ın mensup

olduğu Kayseri'nin Ağırnas Köyü'nün yanında bulunan Kiçi Bürüngüz (Küçük

Bürüngüz) ve Üskübü (şimdiki adı Subaşı) köylerinden, Kıbrıs'ın fethi üzerine

(1571) buraya sürgün edilen akrabalarından bahis bulunmaktadır.2 Mimar Sinan'ın

Kayseri'li olduğu bu şekilde iyice belli olduktan sonra onun doğum yeri olarak,

Vakfiyesinde çeşme yaptırdığını belirttiği, yukarıda bahsi geçen Ağırnas Köyü

kabul edilmektedir.3

Osmanlı Devleti'nde, bu devirde devşirmelerin gayri Müslimlerden alındığı

usûlünden hareketle Sinan'ın aslının, bilhassa Ermeni olduğuna dair bir kısım

asılsız iddialarda bulunulmuştur. Bunun mümkün olmadığı Prof. Dr. Nejat

Göyünç'ün Mimar Sinan'ın aslı hakkındaki araştırması ile ortaya konmuştur.4

Tahrirlerden görülen ailesi ve çevresindeki Türkçe isimlerden Türk asıllı olması

kuvvetle muhtemel olan Sinan'ın böyle olmaması halinde bile, TürkOsmanlı

eğitimi ve kültürü altında büyük bir deha olarak yetişmiş olması onun menşeinin

araştırılmasını gereksiz kılmaktadır.



Sinan, Yavuz Sultan Selim'in saltanatına rastlayan yıllarda (15121521), O'nun

İran ve Mısır seferine katılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman'ın ilk yıllarında

vuku bulan Belgrad Seferine (1521), Osmanlı askerî sisteminde Acemi Ocağından

sonra gelen Yeniçeri Ocağına giren Sinan Yeniçeri olarak iştirak etmiştir.

Bundan sonra sırası ile Kanuni'nin Rodos, Mohaç, Viyana, Irakeyn, Korfu, Pulya

ve Boğdan seferlerine katılmış ve askerî rütbesi de buna paralel olarak

artmıştır.



Sinan bu seferler esnasında, büyük bir ihtimalle Kayseri'deki ailesinden gelen

yapı ustalığı kabiliyet ve tecrübesini, yeni gördüğü yapıları inceleyerek

geliştirmiş ve kendisine mimarlık dışında bir yol çizmiştir. O'nun bu meğil ve

kabiliyetini gören amirleri de herhalde, bu döneminde askerî görevlerinin

yanında O'na bu sahada bir kısım işler vermişlerdir.



Sinan Hassa mimarlarının başı olmadan, orduda görevli iken sefer aralarında

muhtelif binalar yapmağa, mimarlık dalında tek başına kendini ortaya koymaya

başlamıştır. Daha 153031, 153233 ve 153334 yıllarında İstanbul'da bir kısım

camii ve mescidin inşaatını gerçekleştirdiğini görmekteyiz.5 O nihayet Mimarbaşı

Acem Ali'nin 1538 yılında vefatı üzerine, ikinci vezir Damat Lütfi Paşa'nın

tavsiyesi ile bu makama ge****tirilmiştir. Ve hemen İstanbul'da Hurrem Sultan,

Mihrimah Sultan ve 1548 yılında da Osmanlıİslâm mimarisinin dönüm noktası olan

Şehzade Camii ve külliyesinin yapımına muvaffak olmuştur. O, bundan sonra, 1588

yılındaki ölümüne kadar 40 yıllık mimarbaşılık hayatı içerisinde irili ufaklı

yüzlerce eseri, bu arada 15501557 yılları arasında da İstanbul Süleymaniye

külliyesini yapmıştır. 1568 de başladığı ve kendisinin de en büyük eseri ola****rak

vasıflandırdığı Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi 1547 yılında 84 yaşında iken

tamamlanmıştır.



Hayatının sonlarında 1579 Atik Valide,6 1580 'de Üsküdar Şemsi Ahmet Paşa,

Tophane Kılıç Ali Paşa ve Eyüp Zal Mahmut Paşa Camii ve külliyelerini,7 1583 'te

İstanbul Kılıç Ali Paşa Hamamı, Manisa Muradiye Külliyesi, 1584'te yine

İstanbul'da Mehmet Ağa, Mesih Paşa ve Nişancı Camileri8 ve 1586 ve 1587'de de

büyük bir ihtimalle Kılıç Ali Paşa Türbesi'ni yaptırmıştır.9 Kayseri'de Kurşunlu

(Hacı Ahmet Paşa) Camii de hayatının bu son döneminde yapmış olan Sinan o

devirde nadir görülecek yüzyıl civarındaki bütün ömrünü bu şekilde resmî görevde

ve imar faaliyetlerinde geçirmiş, daha doğrusu devrinin idaresi kendisini takdir

edip sonuna kadar kendisini bu görevden mahrum bırakmamıştır. Sinan, bugünkü

gibi yaş had****dinden emekli yapılsa idi ne Selimiye ve ne de bu dönemde yapılmış

diğer eserler yapılabilirdi. Zikredildiği üzere Sinan, Süleymaniye Külliyesine

sıkıştırdığı mütevazi mezarının taşına göre 1588 (H. 996) yılında vefat

etmiştir.













Mimar KocaSinan Zamanında Kayseri Eserlerinin Tümü



Kayseri, Karaman Beyliği idaresinde iken Fatih devrinde 1465 yılında Karamanoğlu

Pir Ahmed'le yapılan anlaşma ile Osmanlı idaresine geçmiştir.11 Şehri Gedik

Ahmet Paşa'ya teslim aldıran Fatih, bütün Karamanlı Beyliğini ele geçirdikten

sonra burasını da Karaman Eyaletine bağlı bir sancak (Liva) merkezi yapmış ve

881 H./ 1476 M. yılında ilk tahririni yaptırmıştır.12 Sonraki tahrirlerde

“Defteri Köhne” olarak geçen bu tahrir defteri zamanımıza kadar maalesef

gelememiştir. Fatih döneminde Kayseri Kalesi tamir edilmiş ve Kale içindeki

küçük Kale Camii yaptırılmıştır.13 II. Bayezıd devrinde 1484 yılında, şehirde bu

Sultan tarafından, babası Fatih'e eser takdim etmiş bulunan ve onun gibi

Akşemseddin'in muridi olan mutasavvuf ve şair Şeyh İbrahim Tennuri'nin türbesi

yaptırılmıştır. Yine bu hükümdar zamanında 1497 yılında Sancak Beyi (Mirliva)

Mustafa Bey tarafından Kayseri Bedesteni yaptırılmıştır.14 1500 yılında ise

Kayseri'nin ikinci, aslında zamanımıza kayıtları gelen ilk arazi ve vakıf

tahriri yapılmıştır.15 Buradaki bilgilerden Kayseri'de bu asırda canlı bir

eğitim ve ticari hayatın sürmekte olduğunu anlamaktayız. Bu dönemde kurulan

vakıfların önemli kaynaklarının ticari faaliyetler olduğunu görmekteyiz.16

Gerçekten yukarıda da görüldüğü gibi vâkıflar çoğu kere çarşı ve dükkalar

vakfetmektedirler. Yine şehirde Selçuklular zamanında da bahsi geçen derici

esnafının oluşturduğu Debbağlar (Tabaklar) mahallesi bu asırda da mevcuttur, ve

mahalle 20. yüzyılın başlarına kadar gelmiştir. Kayseri çarşılarında şu esnaf

guruplarının bulunduğunu 1559 tarihinde kurulmuş Kadı Mahmut ve 1584 yılında

kurulmuş Nasrullah Zade Hacı Mehmed vakıflarının vakfiyelerinden öğreniyoruz.



Bunlar: Gazzezler (ipekçiler, dokumacılar), keçeciler, takkeciler, saraçlar

(ayakkabıcılar), habbazlar (ekmekçiler), kürtüncüler, bakkallar, eskiciler,

kuyumcular, kürkçüler, demirciler, hallaclar (pamukçular), nalbantlar,

arpacılardır. Şehir çevresinde verimli ziraat alanları dışında, dağlık ve taşlık

mevkiilerde ise Kayseri'de boyacılığın önemli bir maddesi olan “Cehri” bitkisi

yetiştiriliyor idi. Çalı şeklindeki bu bitkinin çitlenbik meyvelerine benzer

küçük meyvelerinden elde edilen sarımtırak boya maddesi ile bilhassa deriler

boyanıyor ve bu madde hem deriye renk veriyor, hem de ihtiva ettiği kimyasal

özelliği ile derinin uzun yıllar bozulmadan kalmasını sağlıyordu. Yine bu madde

başka boya maddelerine karıştırıldığında bu boyaları da sabitleştirip

boyandıkları eşyaların uzun ömürlü olmalarını sağlıyordu.



Bu asırda ilim hayatı da likle Selçuklular döneminde kurulmuş medreselerin

faaliyetleri ile canlı bir şekilde sürmekte idi. 1500 ve 1584 senelerinde

yapılan iki vakıf tahririnde bu eğitim kurumlarının kurucularının tahsis etmiş

olduğu zengin vakıflarla faaliyetlerini sürdürdüklerine şahit olmaktayız. Burada

dikkat çeken, şehirde merkezî bir medreseler kompleksinin, bir bakıma üniversite

kampüsünün bulunmasıdır. Bu eğitim kompleksi bugün Orta Mahalle denilen Gevher

Nesibe Parkı civarındadır. Selçuklular dönemine ait Gevher Nesibe (Gıyasiye)

Tıbbiyesi ve Hastanesi ile bunun yanındaki Avgunlu Medrese, batıda Hastane

Caddesi üzerindeki Hoca Hasan Medresesi, doğuda, meydanda Sahibiye Medresesi,

Kale önünde Kapalı Çarşı içinde kalıntıları çıkan Pervanebey Medresesi, Hunat

Hatun Medresesi, Şifaiyenin kuzeyinde Hacı Kılıç Medresesi, güneyde biraz uzakta

Melik Gazi (Camikebir) ve Gülük medreseleri (Şehrin en eski medresesi olan ve

Camikebir'in güneyinde yer alan Melikgazi Medresesi maalesef 1960'dan sonra

yıkılarak kalıntıları örtülmüştür) ile Osmanlılar döneminde inşa edilen ve bugün

yıkılmış olan Hacı Ahmet Paşa (Kurşunlu Camii) Medresesi ve Zeynelabidin Türbesi

yanındaki Yenikapı Medreseleri bu kampüsü meydana getirmektedir.



II. Bayezid'den sonra bilindiği üzere tahta Yavuz Sultan Selim çıkmış , bu

hükümdar zamanında İran ve Mısır üzerine iki sefer yapılmıştır. 1514 yılında

İran üzerine yapılan ilk seferde Yavuz Kayseri'ye gelip burada 4 gün kalmıştır.

Sefer dönüşünde de Maraş ve Yozgat'la birlikte Kayseri şehrinin hemen sınırından

itibaren Zamantı Bölgesine sahip bulunan Dulkadiroğulları Beyliğini ortadan

kaldırıp bu bölgeyi de eyalet olarak Osmanlılara bağlamıştır. Bu dönemde

Kayseri'den de Yeniçeri ocağı için devşirme çocuk alınmış, Mimar Sinan da bu

devşirmeler arasına İstanbul'a, acemi ocağına gönderilmiştir.



Yavuz'dan sonra tahta çıkan Kanuni Sultan Süleyman'ın Kayseri'de, tahta çıkış

tarihi olan H.926/ M.1520 yılında ilk ve son Osmanlı parasını bastırmıştır.17

1534 yılında çıkmış olduğu Irakeyn Seferi esnasında 31 Temmuzda Kayseri'ye

gelmiş ve burada iki gün kalmıştır. Bu sefer esnasında Matrakçı Nasuh eserinde

Kayseri'nin ve yakınındaki menzillerin de minyatürlerini yapmıştır.18 H.955/

M.1548'te İran üzerine yapılan seferde tekrar Kayseri'den geçilmiştir.19



Bu asırda Kayseri'de uzun yıllar kadılık yapmış Kadı Bedreddin Mahmud şehirde

cami, hamam, çarşı gibi yapılar yaptırmış ve ayrıca kütüphane kurarak birçok

kitap vakfedip bütün bu vakıflarına ait 966 H/ 1559 M. tarihli vakfiyesini

düzenlemiştir.20 Yine vakıf kayıtlarına göre bu dönemde Yavuz Sultan Selim'in

meşhur sadrazamı Pir Mehmed Paşa ile yine bu asırdaki meşhur Osmanlı

sadrazamlarından Sokullu Mehmed Paşa'nın başka yerlerdeki hayratları için han

(Gök, Yeni Han) ve arazi vakfettiklerini, Mimar Sinan'ın da doğduğu köyde çeşme,

değirmen ve bir miktar arazi vakfetmiş olduğunu görüyoruz. Şehrin bu yüzyılın

başlarından itibaren İdarîmülkî yapısı şöyle idi: Kayseri Karaman vilayetine

bağlı bir sancak (Liva) merkezi idi. Karaman eyaletinin diğer sancakları Konya,

Beyşehri, Akşehir, Larende, Aksaray, Niğde ve İçil'dir.21 Kayseri merkezinde

ise Sahra, Koramaz, Cebeli Ali, Cebeli Erciyes, Karakaya, Kenarı ırmak,

Malya, Karataş, Bozatlı olmak üzere 10 nahiye, bunlara bağlı 86 köy, 278 mezraa

ve 121 cemaat bulunmaktadır.22



III. MİMAR SİNAN'IN KAYSERİ'DEKİ ÜÇ ESERİ



l. OSMAN PAŞA CAMİİ:



Mimar Sinan'ın hayatı ve yapmış olduğu eserler hakkında bilgi veren, başta

arkadaşı Sai Mustafa Çelebi'nin Tezkiretü'lEbniye'sinde ve eserlerin listesini

veren diğer çağdaşı tezkirelerde Mimar Sinan'ın Kayseri'deki üç eseri

kayıtlıdır. Bunlar, Osman Paşa Camii, Hacı Ahmed Paşa Camii ve Hüseyin Bey

Hamamıdır.23 Bunlardan Osman Paşa Camii bugün mevcut değildir. Ne zaman ve nasıl

ortadan kalktığı da belli değildir. Vakıflar Müdürlüğü arşivinde 1967

numaralı defterin 393. sahife ve 86. sırasında kayıtlı Kayseri ve Bozok Livası

Emiri Çerkes Bey'in 996 Hicri tarihli vakfiyesinde, Kayseri'nin Atpazarı

Semtinde Osman Paşa Camişerifi ve Sarayı avlusuna bitişik dükkanlarından bahis

bulunmaktadır. Kayseri'de eski Atpazarı bugünkü Vilayet Konağı'nın güney ve

doğusunda bulunan alan Cumhuriyet Meydanı'nın bir bölümü teşkil etmektedir.

Şehirde sonradan başka bir semte, eski Tekkeönü'ne Atpazarı ismi verilmiştir. Bu

kayıttan Osman Paşa Camii'nin bugünkü vilayet konağı yakınında olduğunu

anlamaktayız. Osman Paşa Sarayının da vilayet konağının aslı olduğu açıktır.

Halk hâlen konağa Saray, önündeki alana da Sarayönü demektedir.



Aynı zamanda Mimar Sinan'ın ölüm tarihi olan vakfiye tarihinden 60 yıl kadar

sonra 1649 yılında Kayseri'ye gelmiş bulunan meşhur Seyyahımız Evliya Çelebi,

Seyahatnamesinde, Kayseri'de Süleyman Han'ın vezirlerinden Osman Paşa'nın Sinan

yapısı camiinden ve aynı Paşa'nın Atpazarında handan büyük avlulu ve söğüt

açları ile süslü sarayından bahsetmektedir24 Bahis konusu cami hakkında geçen

asra ait Kayseri Bölge Müdürlüğü arşivinde de belgeler vardır.



Vakıflar Müdürlüğünden alınan Osman Paşa Camii tevliyeti ile ilgili

228/393 esas nolu kayıtta şu bilgiler bulunmaktadır. Görevlilerin adları, nısıf

hissesi, İbrahim ve Mahmut ve nısıf hissesi Seyyid ve İbrahim Naim; tecvid

tarihi, 19 Zilhicce 246 (H.1830); vakfın adı ve hayratının bulunduğu yer,

evkafı mülhakadan Kayseriye kazasında kain Gürcü Mescidi Şerifi vakfı, hazine

esas defteri, Sani Salib Asker, Vukuat müteveffa mumaileyhin münhal tevliyeti

mezkurenin vakfı mezkurun vakfiyesi gayrı müseccel olduğu cihetle terkini

kaydı ve vakfında fiili icra kılındığına dair 9 Zilhicce 334 ve 24 Eylül 332

(M.1916) tarihinde Muhasebat Müdüri umumiyesine ilmühaber evrakı esasiyesi

maan ita kılındı. Tafsil Anadolu 2777. Yine Kayseri Bölge Müdürlüğü arşivinde

bulunan 1275 (M.1858/59) tarihli 666 nolu muhasebe kaydın da “Kayseriye'de vaki

Gücrü Mescidi Şerifi nısıf imamet cihetine biberatı ali mutasarrıf Esseyid

Mehmet sabit ve İbrahim Naim Efendiler talebleriyle yetmiş beş senesi (1275) bir

senelik muhasebe hasılat aşarı bedel 400” kaydı bulunmaktadır.



Kayseri'de Gürcü Osman Paşa olarak bilinen Paşa'nın Camii, yukarıda da

belirtildiği gibi zamanımıza kadar gelememiştir. 1914 yılında vefat etmiş

bulunan Kayseri Vilayet Başkatibi Ahmet Nazif Efendi'nin “Miratı Kayseriye”

isimli eserinde bu Cami hakkında şu malûmat bulunmaktadır: Hükümet dairesinin

Saat Kulesi karşısındaki cami, Gürcü Osman Paşa Camii Şerifi adı ile meşhur ve

mukayyed olup şer'i kayıtlarca imamet ve hitabet görevlerinin verilmesi gibi

bazı belgelere göre Hicri dokunuzcu (Miladi onbeşinci asır) ortalarında yapılmış

olduğu kanaatını vermektedir. 1221 (1806) tarihinde bu camii şerif Güpgüpzade

Hacı Bekir ve Salih Ağazade Hacı Mehmed ve Feyzizade Hacı Mehmet ve Feyzizade

Fethullah Efendiler tarafından ortaklaşa tamir ve ikibin kuruşluk bir parada ve

tahsis edilmiştir. 1314 ( 1896) tarihinde Kayseri Mutasarrıfı bulunan Mehmed

Nazım Paşa tarafından sözü geçen vakfiyelerin paraları tahakkuk ve tahsil

edilerek yeniden tamir ve bir de bitişiğine çayırlık inşa edilmiştir. Sözü

edilen camii şerifin bitişiğinde iki medrese olup, batı tarafındaki medreseye

Yeni Saray Medresesi adı verilmektedir.25 Görülüyor ki Osman Paşanın Camii

Vilayet Konağı (saray)nın saat Kulesine bakan batı karşısında imiş ve 1806 ve

1896 yıllarında da esaslı tamirler görmüştür. İlk yapılışla ilgili olarak Ahmet

Nazif Efendi Hicri onuncu asırı dokuzuncu asır gibi değerlendirerek yanılmıştır.

Caminin iki yanında medreselerin de bulunduğu anlaşılıyor, ancak bunların cami

ile birliktemi yapıldığı yoksa sonradan mı ilave edildiği belli değildir. Osman

Paşa'nın Kayseri'deki bu cami ve aşağıda geçecek olan hamamına ait vakfiyesi

bulunmamaktadır. Böyle olduğu yukarıda geçen Vakıflar Müdürlüğü'nün cami

tevliyeti ile ilgili kaydındaki, vakfiyenin gayrı müseccel olduğu ibaresinde de

görülmektedir. Herhalde bu binaları yaptırdıktan sonra vukuu bulan ani vefatı

bir vakfiye hazırlatmasına imkan bırakmamıştır. Olsa idi binalar ve müştemilatı

hakkında esaslı ve daha geniş bilgiler edinebilecektik. Yukarıdaki mahdut

bilgiler arasında Caminin şekli ve plânı hakkında bir emare geçmemektedir. Bu

sebeple Mimar Sinan yapısı binanın ne tarz bir mimarisinin bulunduğu

meçhulümüzdür. Ancak Nazif Efendi onun dokunuzcu (onuncu olacak) hicri asra

gidebilecek karakterini görebilmiştir. İnşallah bulunduğu çevrede bir araştırma

kazısı yapılır ve temelleri açığa çıkarılır da bu konuda bir nebze fikre sahip

olabiliriz.



Saray çevresinde Osman Paşa'nın bu camiiden başka, şimdiki Vilayet konağının

hemen arkasında yıkılan askerlik dairesinin yakınında Hükümet Dairesi Camii veya

halkın kasaca Saray Camii dedikleri, 1818 yılında Kayseri Mutasarrıfı Ebubekir

Paşa'nın yaptırdığı bir cami daha bulunmakta idi.26 Yine yıkılarak ortadan

kalkmış bulunan bu cami ile bahis konusu olan camii birbirine karıştırmamak

lazımdır.



Osman Paşa'nın Kayseri'de bu camiden başka, vakıf olarak kayıtlı “Gürcü Hamamı”

ismi ile anılan bir de hamamı bulunmakta idi. Yine yıkılarak zamanımıza kadar

gelememiş bu hamam şehrin Bankalar Cad****desi'nin İnönü Bulvarına çıkışının

doğusunda Gürcü Caddesi!nin güneyinde, bugünkü Samurağa İşhanı ve çevresindeki

alanın bir bölümüne oturuyor idi (Plân 1). Evliya Çelebi'nin “Gürcü Hamamı, İç

Kale'de biricik aydınlık hamam” olarak belirttiği27 bu hamam hakkında 17011721

yıllarına ait Kay****seri Şer'î Mahkeme kayıtlarında bilgi bulunmaktadır. Bu

kayıtlara göre Osman Paşa Hamamı da denilen ve geliri Osman Paşa'nın Hunat

Mahallesindeki (Atpazarı yakınındaki bu mahalle herhalde o zamanda Atpazarı'nı

da içine alıyordu) Zâviyesinde (herhalde cami yanındaki medreseleri olmalı)

bulunan müderrislere vakfedilmiştir. 17 Şubat 1701 tarihinde vakfiye şartlarına

(?) uygun olmayarak Osman isimli bir şahsın müdahalesi, 7 Temmuz 1708'de hamamın

mütevellisinin ölümü ile yerine tayin, 1721 de müderrislik şartını haiz Gürcü

Hamamı'na mütevelli tayin edilen Mevlânâ İsmail'in yerine Şifaiye (Kayseri'deki

ŞifaiyeGıyasiye, Gevher Nesibe Medreseleri) müderrislerinden Abdurrahman'ın

tayin edildiği ancak vazifenin tekrar İsmail'e verildiği ifadeleri bu kayıtlarda

yer almaktadır28



Hamam hakkında Kayseri Vakıflar Bölge Müdürlüğü arşivinde bulunan 429 numaralı

H. 1308/ M.1893 tarihli, bir kısmı yırtılarak kaybolmuş şikayet dilekçesinde de

şunlar yazılıdır (Resim 1 ):



Huzuru âli Cenâbı Mutasarrıfı ekremiye



Saadetlü Efendim Hazretleri



Kayseri'nin Hükümet konağı haricinde kain Gürcü Osman Paşa'nın bina ve ihya

eylediği Camii şerifin imam ve hatip ve müezzin ve farraş ve hademei

sairesinin vazifelerine meşrut olan ve Kiçi Kapu Sûkun da bulunan Gürcü

Hamamının mürurı zaman ile müşerrai harab olduğuna istimamaza göre

Minarecizade müteveffa Ali Beğ, güya mütevelli unvanıyla fuzuli hamamı mezkure

mahsusmai carinin ve kazganının ferhatıyla zimmetine geçirildiği ve bir

aralıkda hamamı mezkürenin arsasını dahi kırk bin kuruşa kendi mülküm diyerek

satmış olduğuna ve Camii şerifi mezkurun biberatı âli hatibi olan Ali

Efendizade Ahmed Efendi memuren Akdağ Maden humayununda bulunduğu mumaileyden

gayrı hakikatı hale vakıf kimse bulunmadığı cihetiyle Camii mezkure ittisalinde

bulunan medreselerin müderrislerinden mutaveffa Hacı Veyis Efendi tarafından

vaki olan ış'ar üzerine mumaileyh Ahmed Efendi ol vakit mezunen gelerek

Kayseriye kaimi makamı olan Yozgadî İzzet Beğe ve Meclisi idareye ihbar ve

ifade eylemesi üzerine peyi (?) mezkur feshedilerek alahale kalmış ve bundan

çend mahmukaddem hamamı mezkure arsasını mubayaa eyledim diyerek Cizvit milleti

müteallıkatından bir papas talebelerine hane bina olarak üzere parça parça

fermahata teşebbüs eylediği bazı Hristiyan tarafından hatibi mumaileyhe şifahen

beyan edilmiş ve bu da arsai mezkurenin vakıf olduğu ilan etmiş olmasıyla

alahale kalmış ve beş on sene mukaddem mumaileyh Ahmed Efendinin pederi,

müderrisi kiramdan müteveffa Ali Efendi dahi camii şerifi mezkur hatibi olmak

mulabesesiyle hamamı mezkurun harab olmasıyla vazifedarlar dahi terki hizmet

ederek muattal kaldığı ve olzamanda Kayseriyenin valisi bulunan müteveffa Ali

Paşa'ya beyan eylemesine mebni vazifedarlar için bir daire defteri açılarak

kendi tarafından ve dairesi müteharriratıyla ........... camii şerifi mezkurun

hademelerine itası kararlaştırılmış ve buna dahi iki perhiskar mütevelli tayin

edilmiş ise de anların dahi ........... harab olup hademeler dahi”... Aynı

dilekçenin arkasında kayıtlı bulunan mutasarrıflığın Meclisi idareye havale

yazısı da şöyledir (Resim 2).



Meclisi idareye 12 Teşrini sani 308



İşbu istidayı umumi mütalaa olundu. Hülasaten münderecatı Gürcü Osman Paşa

Camiii Şerif vakfından olduğu beyan ve idare edilen Kiçi Kapı civarında vaki

Gürcü Hamamı arsasının bazıları tarafından ferruhat olunduğu ve ol babdaki

senedatı atika ve cedidesinde cizvit papasları zimmetinde bulunduğu cihetine

vakfı mezkurun zahire ihraç ve Caii şerifi mezkurun imarı iddiasından ibaret

bulunmakta evvel emirde mezkur arsayı kimden iştira eylediler ise anın beyanı ve

yedlerinde bulunan senedatı atika ve cedide ile buna müteallik evrakı

müteferria'nın meclisi idareye getirilmesi lüzumuna bateskerei mahsus cizvit

papaslarına iş'arı ve badehu Camii şerifi mezkur vakfına ve mezkur arsanın

vakfiyet ve Camii şerifi mezkure meşrutiyetine dair bir kayıt olup olmadığına

baderkenar esas hakkında keyfiyetin mahkemei şer'iye ile evkaf müdüriyetine

havalesi lüzumu tezkir olundu 3 Kanunı evvel sene 308 mucibine tezkire yazılı

Meclisi şer'iye.” Yine Bölge Müdürlüğü arşivinde 421 numaralı Hamamın tevliyeti

ile ilgili İstanbul Vakıflar Müdürlüğü'nün Kayseri Vakıflar Müdürlüğü'ne yazmış

olduğu 9 Mayıs 926 tarihli yazısı şöyledir (Resim 3).



Kayseri Evkaf Müdiriyetine



2 Mayıs 926 tarihli ve 926/83 numaralı tahrirat cevabıdır. Osman Paşa'nın

Kayseri'de kain Gürcü Hamamı demekle şehir (meşhur) Hamamı vakfına ait matlup

kayıt suretinin lütfen gönderildiği beyan olunur efendim 9 Mayıs 926.



İstanbul Evkaf Müdürü Cafer



Bu yazı ekinde de şu evrak bulunmaktadır (Resim 4).



Kayseri'de kain Osman Paşa'nın Gürcü Hamamı demekle şehir vakıf tevliyet

cihetinin 5 Rebiulevvel 1338 (M.1922) tarihiyle Seyyid Ali Efendi İbni Esseyid

Kasım Hoca olduğu bittahkik tebeyyün eylemiştir.



İşte kayıt Kayseri Evkaf Müdiriyetinin 926 tarih ve 926/83 numaralı tahririyle

vukuu bulan talebi resmiyesine müsteniden çıkarılmıştır. 926****Avni



Kayseri Tapu kayıtlarında ise hamam arsasının 1938'deki tescili ile ilgili şu

bilgiler bulunmaktadır (Resim 5).



İşbu hamam arsası bilasenet Gürcü Osman Paşa vakfından vakıflar idaresinin

tasarrufunda her nasılsa Eylül 302 tarih ve 1 nolu kayıt mucibince Rum Katoliği

reisi ruhanisi Paşa Bogos İyiişler namına kayıtlı olmasından Hazinei maliye

ile Vakıflar İdaresinin tasarrufu tahakkuk edip vakıfı namına tescili Kayseri

Mahkemesinin 1715/932 tarih ve 182/4 numaralı ilam ve mahkemei temyizin

12/4/932 tarih ve 1672/1550 numaralı tasdikine atfen icra memurluğunun 28/6/937

tarih ve 33740/3346 sayılı teskiresi ile bildirilmiş, hudut ve miktarının da

hanei mahsuslarında yazılı olduğu gibi bulunduğu tapu komisyonunun 17/12/938

tarih ve 3/17 sayılı kararından anlaşılmakla tescil edilmiştir.



Aynı kaydın alt tarafında, 1960 yılında vakıf mülkün mübadele ile Kayseri

Belediyesine geçtiği bildirilmiştir.



Görüldüğü üzere hamam aşağı yukarı bu yüzyılın başından itibaren harap durumda

olup nihayet arsa haline gelmiş bulunmaktadır. Vakıftan burasını alan Belediye

daha sonra imar değişikliği yapıp, civardaki sur kalıntısı da ortadan kalkarak

yerine işhanı ve otel olmak üzere imar parselleri haline getirilmiş bunlar da

vatandaşlara satılmıştır. Plânda bu semtte hamamın kuzeyinde ve hamama bitişik

olarak gözüken ve yine Gürcü Mescidi ismi ile kayıtlı mescidin esas Gürcü Osman

Paşa Camii ile alâkası bulunmamaktadır. Burası ismini semtin isminden almış

olmalıdır. Doğrusu Gürcü Mahallesi Mescidi olmalıdır.



Kayseri şeriye sicillerinde Osman Paşa'nın bir de zaviyesinden bahis vardır.

Yukarıda da belirtildiği gibi bu zaviye, camü yanındaki medresesi olmalıdır.

Kayıtlara göre zâviyede günlük 10 akçe ile müderrisler zaviyedarlık

yapmaktadırlar. Zaviyedarlar ücretlerini Gürcü vakfı veya Osman Paşa vakfından

almaktadırlar. 15 Aralık 1720 tarihinde zaviyeye tedris yapmak şartı ile İsmail

tayin edilmiştir.”29



Mimar Sina'a Camiini yaptıran Osman Paşa, camie vakıf olan bu hamamını, Vilayet

Konağı yerindeki Sarayını ve Camiine bitişik medreselerini nasıl yaptırmış

olabilir? Tezkirelerde bunlardan bahis bulunmamaktadır. Ancak yine de bunları

Mimar Sinan'ın yapmış veya plânlarını hazırlatmış olması ihtimal dahilindedir.

Paşa bilhassa Selçuklu ve Beyliklerden sonra Osmanlı dönemindeki surlar dışında

yaptırdı. Paşa Sarayını yani şehir konağını herhalde Mimar Sinan'a yaptırmış

olmalıdır. Sarayın yapıldığı çevrede Selçuklular döneminde de bir kısım resmi

yapılar bulunuyor idi.30 Selçukluların şehirdeki esas sarayları (devlethane) bu

çevrede dıştan surlar içinde idi.31 I. Alaaddin Keykubad zamanında şehrin 10 km

uzağında bulunan batı arazisindeki Keykubad Dağı eteğine ikinci bir saray olarak

Kaykubadiye Köşkleri yapılmıştır.32



Evliya Çelebi'nin Süleyman Han vezirlerinden olduğunu söylediği Osman Paşa

hakkında maalesef bir bilgi bulunamamıştır. Tabiî ki Mimar Sinan'a eser yaptıran

Paşa on altıncı asırda, Kanunî devrinde, Mimar Sinan ile çağdaş olarak

yaşamıştır. O'nun Kayseri'de diğer eserleri yanında bilhassa idare binası yani

Paşa Sarayı yaptırmasından, uzun yıllar ya Kayseri Livası Emirliği yaptığı veya

daha muhtemel olarak, Kayseri o yıllarda Karaman Konya Vilayeti'ne bağlı

olduğuna göre, aşağıda bahsi geçecek Ahmet Paşa gibi Konya Valisi olduğu halde

Kayseri'de oturduğu anlaşılmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu'nda şehzade

sancaklarından olan Konya'da Şehzadeler bulunurken Valiler, Vilayetin ikinci

sırada Paşa sancağı olan Kayseri'de oturuyor idiler.33 Başbakanlık arşivinde 387

numarada kayıtlı bulunan Konya vilayetinin Kanuni devri maliye ve vakıflarına

ait defterde, Konya'ya bağlı sancaklardan bahsedilirken Kayseri Livası ismi

yanına “makarrı miri miran” yazılmıştır.34 Bu ifadeden bu dönemde açıkça Konya

Beylerbeğlerinin Kayseri'de oturdukları anlaşılmaktadır. 1500 ve 1584 yıllarında

Kayseri'de yapılan vakıf tahrirlerinde Osman Paşa'nın vakıflarına ait her****hangi

bir kayıt bulunmamaktadır.35 Tabiî ki onun vakıflarının 1500 tarihinde geçmesi

mümkün değildir ama 1584 tarihinde bulunması dikkat çekicidir. O tarihlerde

vakıflar arşivinin bulunduğu İstanbul Vakıflar Müdürlüğünün yukarıda bahsi

geçen 1926 yılında Kayseri Vakıflar Müdürlüğü ile yapmış olduğu yazışmada vakıf

mütevellisinin ismi bildirildiğine göre belki aşağıda geçen Ahmed Paşa gibi

Osman Paşa'nın asıl vakıflarının Kayseriden başka muhtemelen İstanbul'da olduğu

ve varsa vakfiyesinin de orada kayıtlı bulunduğu ihtimalini akla getirmektedir.

Vakıflar Müdürlüğü arşivinde bu yönde yapılan taramadan da bir netice

alınamamıştır. Paşa'nın Sicilli Osmani'de geçen, sarayda yetiştikten sonra önce

Kastamonu (Kayseri, Konya ?) valisi olup, H.955/ M. 1548 yılında, Ka****nuni'nin

İran seferi sırasında Safevilere karşı gösterdiği muvaffakiyet üzerine Halep

Valiliğine tayin edilen, 959 da Bağdad Vâlisi olup bu vazifesi sırasında H.961/

M.1554 yılında vefat eden Çerkes (Gürcü ?) Osman Paşa olması mümkün

gözükmektedir.36



II. HACI AHMED PAŞA CAMİİ (KURŞUNLU CAMİİ)



Tezkirelerde Kayseri'de Mimar Sinan'ın yaptığı ikinci eser olarak gösterilen

Hacı Ahmed Paşa Camii37, halk arasında, şehirde eskiden kubbesi ve diğer üst

bölümleri kurşunla kaplı tek cami olmasından dolayı “Kurşunlu Camii” olarak

isimlendirilmiş, Kayseri'de zamanımıza kadar gelebilmiş tek Mimar Sinan

eseridir. Cami devrinin mimari özelliklerini taşıyacak şekilde kare plânlı ana

mekân üzeri bingilere dayanan kalın kemerlerin taşıdığı tek kubbe ile

örtülmüştür (Plân 2). Mihrap cephesi hariç üç cephede kubbenin oturduğu kalın

kemerler mevcut üç mahfelin genişliğini oluşturacak şekilde geniş takılmıştır.

Yine bu üç cephede alt sırada mahfel genişliğindeki nişler pencerelerle

nihayetlenir. Camiin alt ve üst sırada, yanlarda üçer, ön ve arka cephede ikişer

penceresi bulunmaktadır. Üst sıradakiler tezyini vitraylıdır. Arka cephede cami

içinden, duvar arkasından, dar bir merdivenle çıkılan müezzin mahfeli bulunur.

Yanlarda ve arkada bulunan cemaat mahfellerine ise son cemaat mahfelinin iki

yanında bulunan yine duvarlar arasından, batıdakinden minare ile müşterek,

doğudakinden çatıya çıkış ile müşterek iki kapı ve merdivenle çıkılır.



Önlerde baklava motifli başlıklı mermer sütunlara dayanan, ortada küçük,

yanlarda ikişer büyük kubbelerden oluşan birinci sıra revak ile buna bitişik

yine sütunlara dayanan meğilli çatılı ikinci sıra revak 16. asır özelliklerini

taşıyan çift sıralı son cemaat mahallini oluşturur. Son cemaat mahalli yanlarda

ana mekândan taşmıştır. Mihrap cephesi dıştan iki payanda ile desteklenmiştir.

Yine pencereli ve kasnaklı ana kubbe kasnak çerçevesinde küçük payandalarla

desteklenmiştir. Camiin tek minaresi Ab****dullah Kuran'a göre sonradan

yenilenmiştir38 (Resim 6). Albert Gabriel ise çizmiş olduğu bahis konusu camiin

plânında, Kayseri de diğer bir kısım binaların plânlarında yaptığı hatalar gibi,

son cemaat mahallinde doğudan iç mahfele ve çatıya çıkan düz merdiveni, batıdaki

minare kaidesi gibi devir merdiven göstererek, bir bakıma camie iki minare

kaidesi yapılmış ancak birinden vazgeçilmiş gibi göstermiştir39 Buradaki düz iki

sıra merdiven ile önce mahfele, sonrada son cemaat revakı üzerine

ulaşılmaktadır.



Camiin klâsik tarzda mukarnaslı cümle kapısı, mihrabı, minberi ve kürsüsü

mermerden, diğer bütün bölümleri kül renkli kesme köfeki taşından inşa

edilmiştir. Avlusundaki şadırvanı sekiz sütuna dayalı kubbeli ve faaldir. Avlu

etrafı ise sonradan yenilenmiş ihata duvarı ile çevrilmiştir. Kubbeler dahil

binanın üst örtüsü kurşunla kaplanmıştır.



Ana kubbe ve son cemaat mahallindeki kubbeler yer yer bozulmuş kalemişi tezyinat

ile, ana kubbe merkezi ise besmele ve cuma suresinin 9. ayeti ile süslenmiştir.



Bina bu hali ile Mimar Sinan'ın son yıllarında yapılan camilerden özellikler

taşımaktadır.



Cami, yapılışından itibaren zamanla birçok onarımlar görmüştür. Kayseri şeriye

sicillerine göre 13 Mart 1702 tarihinde camiin tamire ihtiyacı bulunmakta olup,

Şehrin mimar vekili Hikar Çelebi bu ihtiyaçları tesbit etmiştir.40 Mimar

vekilinin tamir için hazırlattığı levazımat listesinde kantarı 300 kuruştan 40

kantar kurşun ve tanesi birer kuruştan 100 tane örtü ağacı bulunmaktadır. 1706

senesinde camiin tamirine sarf olunmak için camie ait Tomarza'daki gelirden 300

kuruş verilmiştir. Bugün ilçe merkezi olan Tomarza aşağıda görüleceği gibi camie

vakıftır. 1709 senesinde ise tamire muhtaç olan kubbesi onarılmıştır. 1730'da

vakfın diğer eserleri yanında camiin yine onarıma muhtaç olduğu

anlaşılmaktadır41 Cami muhakki, bu tarihlerden evvel ve sonraki yıllarda da

onarımlar görmüştür. Son olarak 1991 yılında Vakıflar Müdürlüğünce bütün

kurşunlan yenilenmiştir.



Cami aşağıda zikri geçecek vakfiyesinde görüleceği üzere Doğancı Hacı Ahmet Paşa

tarafından han, hamam, mektep ve imaretle birlikte külliye olarak yapılmış ancak

külliyenin diğer yapıları tamamen yıkılarak ortadan kalkmıştır. Camiin inşaa

tarihi münakaşa konusudur. Giriş kapısı üzerinde iki satır ve dört mısralık

kitabesinde şunlar yazılıdır.



Şehri Zilhacede urmuşsun anal bünyadın

Diyalarım haşre değin Sahibine ola dua

Oldu mamur vilayet didim ana tarih

Yapalı Kayser'de camiin Ahmed Paşa



Burada tarih düşürüldüğü belirtilen son mısranın ebced hesabı ile karşılığı H.

994/ M.1586 yılı olmaktadır. Ayrıca birinci mısrada Zilhace ayında temel atılmış

olduğu ifadesi binanın aynı yılda temel atılıp bitirildiği gibi bir mana ortaya

çıkarıyor ise de Zilhice ayı senesinin son ayı olması bakımından bunun imkansız

olduğu açıktır. Kitabede bunun gibi başka bozuk ifadelerde bulunmaktadır. Â'nın

yerine anal, dilerim yerine diyalarım, Kayseriye yerine Kayser gibi. Vezin de

tamamen ölçüsüzdür. Bununla beraber kitabe Türkçe metni ile Kayseri'de Arapça

olan Selçuklu geleneğinden ayrılan ilk kitabe olmaktadır.



Kitabede camiin yapılış tarihi olarak verilen H.994 tarihi, yüz yaşı civarında

vefat ettiği belirtilen Mimar Sinan'ın H.996/ M.1588 tarihindeki vefatından iki

yıl öncesine tekabül etmektedir ki, bunun pek mümkün olmayacağı ortadadır. Mimar

Sinan'la aynı zamanda yaşayıp, aynı yaşlarda ve aynı yılda vefat eden camiin

banisi Hacı Ahmed Paşa'nın, bahis konusu cami ve çevresindeki külliyeyi

yaptırdığı kayıtlan bulunan vakfiyesi H.989/ M.1581 tarihli olduğu gibi Ahmed

Paşa'ya Padişah II. Selim tarafından verilen evaili Recep 984 (Eylül 1576)

tarihli temliknamede de açıkça camiin 16 Rebiulabir 981 , 15 Ağustos 1573

yılında yapılmış veya mevcut olduğu kayıtlıdır.42 Temliknamede II. Selim'in,

Paşanın vakifeyesinde de zikri geçen Tomarza'nın, Şam Beylerbeyliğinden mütekait

Hacı Ahmed'e, babası Sultan Süleyman Han zamanında, 981 yılı Rebiülahirin 16.

gününde, Kayseri'de bina eylediği camie vakfedilmek için temlik edildiği gibi,

adı geçenin bunun kendisinden de yenilenmesini talep etmesi üzerine bina ettiği

cami ve ey****lediği hayratına vakfetmek üzere 984 Recebin başında temlik ettiği

kayıtlıdır. Burada geçen Kanuni'nin temlik namesindeki tarih, belgenin yazılış

tarihi de olabileceği için Paşa'nın esasen Camii 1573 veya daha önce yaptırmış

olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Bu durumda kitabedeki tarih ta****mamen hatalı

olmaktadır. Kitabede tarih mısraında hesap tutması bakımından Kayseri'ye, Kayser

olarak yazılmış olup camiin kelimeside Gabriel'in zannettiği gibi43 camin

şeklinde yazılmış olsa dahi bir “ye” eksiği ile tarih yine de ancak 984 (1576)

da inebilecektir. Halbuki kelime doğru yazılmıştır. Ahmed Nazif Efendi ise

camiin tarihini 984 olarak vermiştir.44



Yukarıda belirtildiği gibi Ahmed Paşa Kayseri'de sadece cami değil, Mimar

Sinan'ın yaptığı bu cami etrafında han, hamam, mektep ve imaretten oluşan bir

külliye meydana getirmiştir. Külliye'nin Cami dışındaki binalarının da Mimar

Sinan'la bir alâkasının bulunup bulunmadığı belli değildir. Ancak onun

binalar topluluğu plânı ile ilgilenmiş olması kuv****vetle muhtemeldir. Nitekim

Evliya Çelebi, Kanuni Sultan Süleyman'ın Irak seferine giderken kalmış olduğunu

belirttiği Paşa Hamamını Mimar Sinan yapısı olarak göstermektedir.45 Ancak

külliyenin yapılış tarihine göre Kanuni'nin bu hamamı kullanması mümkün

değildir. Padişah'ın girdiği hamam muhtemeldir ki aşağıda bahsi geçecek, yine

Mimar Sinan yapısı Hüseyin Bey=Meydan Hamamıdır.



Paşanın Camiden başka bütün eseri tamamen yıkılıp yok olmuştur. En son çifte

kubbeli meşhur hamamı 1930'lu yıllarda, caminin güneyinden geçen cadde açılırken

aynı zamanda belediyeye bakan zamanın valisi tarafından maalesef yıktırılarak

ortadan kaldırılmıştır. O dönemde metruk halde olan hamamdan bugüne sadece resmi

kalmıştır46 (Resim 7).



Geçen asırdaki Kayseri sancağı mutasarrıflarından Osman Nuri Paşa Kurşunlu Camii

tamir ettirdiği gibi camiin batısına 1249 H/ M.1833 yılında bir medrese inşa

ettirmiştir.47 Nuriye Medresesi ismini alan bu medresede yıkılıp ortadan kalkmış

olup kitabesi Kayseri Müzesindedir.



Hacı Ahmed Paşa'nın H.989/ M.1581 tarihli vakfiyesinin Kayseri ile ilgili

bölümünde O'nun Kayseri'de bir cami, cami civarında bir büyük imaret (aşevi), on

üç ocaklı bir büyük han, bir mektep ve bir hamamdan müteşekkil bir külliye bina

ettirdiği, hayratı için Kayseri'de Tomarza'yı (şimdi ilçe merkezi), Yalnız Göz

(Tekgöz) KöGoogle Page Rankingüsü yakınında, Gergeme'de (şimdi Bünyan ilçesinin Doğanlar

Mahallesi) ve Sarıoğlan'da (şimdi ilçe merkezi) birer değirmen ve müştemilatını,

Yorgat Köyü'nde48, dokuz kıta evli bağı, Şehir merkezinde cami yakınında bir

bahçeyi (şimdiki Mimar Sinan Parkı), burada diğer bir bahçeyi, Ambar Köyü'nde

(şimdi Kayseri'nin mahallelerinden biri) bir araziyi vakfettiği kayıtlıdır. Yine

vakfiyesinde Paşa hayır şartlarını, vakıf görevlilerini, imaret ve hanın işletme

şekil ve ihtiyaçlarını tesbit etmiştir.



Kayseri dışında da Osmanlı İmparatorluğu'nun başka bölgelerinde bir çok

vakıfları bulunan Ahmet Paşa sarayda uzun yıllar padişahların av kuşlarına bakan

“Doğancılık” hizmetinde bulunduğu için Doğancı Ahmed Paşa ismi ile anılmıştır.

Aslen Sinop merkezli bir beylik kurmuş olan ve sonradan Osmanlılara katılan

İsfendiyar (Candar) Oğullarından gelen ve ataları Kızıl Ahmed'in adından dolayı

“Kızıl Ahmedli” diye anılan Ahmed Paşa Kanuni, II. Selim ve III. Murad devri

Osmanlı devlet adamlarındandır. Babasının ismi vakfiyeye göre Mahmud Bey,

Uzunçarşılı'nın şeceresine göre de Mirza Mehmed Paşa'dır. Aynı aileden Mimar

Sinan'a cami yaptırmış bu****lunan, şair Şemsi Ahmed Paşa vardır.49 Doğancı Hacı

Ahmed Paşa Rumeli, Şam ve Karaman (Konya) Beylerbeyliği yapmış, III. Murad

devrinde bu padişaha en yakın hizmetlerde bulunduktan sonra H.996/ M.1588

yılında (Mimar Sinan'la aynı yıl) vefat etmiştir. Yine Mimar Sinan'ın yaptığı

türbesi Üsküdar'da, Doğancılar Semtindedir.50



Paşa aynı zamanda Mimar Sinan'a, türbe civarında şimdi yok olan Hacı Paşa

Mescidi ismi ile bilinen bir mescidi de yaptırmıştır.51 Yukarıda Osman Paşa ile

ilgili kısımda belirtildiği gibi KonyaKaraman Valileri bu dönemde Kayseri'de

oturuyorlardı. Ahmet Paşa'nın bu şekilde kaldığı Kayseri'de Mehmet Bey isimli

oğlunun dünyaya geldiği ifade edilmiştir.52



I. HÜSEYİN BEY HAMAMI



Tezkirelere göre Kayseri'de Mimar Sinan'ın yapmış olduğu üçüncü eser Hüseyin Bey

Hamamıdır.53 Maalesef bu asır başlarından itibaren Ahmet Paşa ve Osman Paşa

hamamları gibi metruk ve harap olarak yıkılıp ortadan kalkan bu hamam hakkında,

hamamı Mimar Sinan'a yaptıran Aksaray Mirlivası Hüseyin Bey'in aşağıda bahssi

geçecek H. 954/ M.1547 tarihli vakfiyesinde kısaca bilgi bulunmaktadır. Evliya

Çelebi ise “Aşağı Kalede Hüseyin Paşa Hamamı, Koca Mimar Sinan binası olup gayet

sanatlıdır” malumatını vermektedir.54 Halk arasında Çömlek veya Meydan Hamamı

ismi ile anılan bina şehirde Cumhuriyet Meydanı kuzeyinde, İstasyon Caddesi

üzerinde, sonradan genişletilen caddenin yansı ile batıda Gözübüyük Sokağının

bir bölümü ve burada yeni yapılan Ekrem Işık İşhanı ve Tapınç İşhanları

arasındaki binaların bir bölümü altında yer almakta idi (Plân 3). Hamam hakkında

Kayseri Vakıflar Bölge Müdürlüğü arşivinde bulunan 533 özel numaralı, 21

Teşrinievvel 1316 H./ M.1900 tarihli kiralamaya ait ihale evrakında (müzayede

kaimesi) şunlar yazılıdır:



Hüseyin Bey vakfından Serçeönü'nde vaki Meydan Hamamı namı diğer Çömlek Hamamı

demekle maruf bir bab hamamın üçyüz on altı senesi Teşrinisanisi ibtidasından

itibaren bir sene müddetle icara verileceğinden bedeli mukarriri beher üç ayda,

mecmuu üç taksitle dokuz mah zarfında vakfına ita olunmak ve zamanı murur eden

taksitler bedellerine güzeşte dahi verilmek şartlarıyla pek sürmek isteyenlerin

Evkaf İdaresine müracaat eylemeleri zımnında işbu müzayede kaimesi bittanzim

münadi yedine ita kılındı. 21 Teşrinievvel 316 Müdüri evkaf (Resim .



Yine 15 Mayıs 1320 (1904) tarihli başka bir müzayede kaimesinde Serçeoğlu

civarında Hacı Kılıç Caddesinde bulunan evkaf ı mülhakaden Hüseyin Bey vakfı

şerifi musakkafatından Çömlek Hamamı namıyla maruf çifte hamam olduğu kayıtlıdır

(Resim 9).



Serçeönü veya Serçeoğlu Mahallesi buradaki Selçuklu Sahibiye Medresesinden

dolayı Sahabiye Mahallesi olarakta bilinmektedir. Hacı Kılıç Caddesi ise şimdiki

İstasyon Caddesidir. Evliya Çelebi Meydan ve Hüseyin Bey Hamamlarını ayrı ayrı

yazıp, iki ayrı hamammış gibi gösteriyorsa da yukarıda kayıtlardan her iki ismin

aynı hamama ait olduğu bu asrın başına kadar da çifte hamam olarak faal halde

geldiği ortaya çıkmaktadır. Nitekim Ahmed Nazif Efendi de bu hamamın Meydan

Kapısı civarında, halk arasında Meydan Hamamı veya Çömlek Hamamı adı ile tanınan

çifte hamam olduğunu kaydetmektedir.55



21 Temmuz 1322 (M.1906) tarihli, Bölge Müdürlüğü özel 645 no da kayıtlı evrak

“Kayseri'de Meydan Kapısında kain Hüseyin Bey Camii Şerifi (Hacı Kılıç Camii)

musakkafatından Meydan, namı diğer Çömlek Hamamının bazı mahalleri muhtacı

tamir bulunduğundan mahfuz keşifname mucibince ikibin dörtyüz bir kuruştan

noksan ile tamirine talip olanların evkaf dairesine müracaat eylemeleri hakkında

iş bu ihale kaimesi bittamam ita kılındı. 21 Temmuz 322” kaydından hamamın bu

tarihte tamire muhtaç hale geldiğini anlamaktayız.



Nihayet sınırları ve 1865 m2'lik alana sahip olduğu belirtilen hamamın 1933

tarihli tapu senedinde ise “Vakıf Hüseyin Bey'in 954 tarihli vakfiye ile hamam

olarak Hacı Kılıç Camiii şerifi imam ve hatip müezzin ve sair masraflarının

teminine meşruten vakfetmiş olduğu ve bu şeriati vakıf mücibince de hamam

olarak idare etmekte iken 322 senesinde yıkılarak arsa haline geldiği Evkaf

Müdürlüğünün 26/9/933 T. ve 16 nolu tezkeresi ve tapu ko****misyonunun 2110/ 933 T.

ve 227 nolu kararından anlaşılmağla tescil edilmiştir” kaydı bulunmaktadır. Aynı

tapu gayrimenkulün malikinin adı “Hüseyin Bey bini Sinan Bey Şahsiyeti

Maneviyesi” olarak yazılmıştır (Resim 10). Görüldüğü üzere 1322 H/ M.1906

yılında tamire ihtiyaç gösteren hamam 1332 H/ M. 1916 yılında harap olup yeri

arsa haline gelmiştir. Kayseri Vakıflar Memurluğunun 5.1.1938 gün ve 4865/2 sayı

ile Vilayet Makamına yazdığı yazıda (bu tarihte Vali Belediye Başkanlığına da

bakmaktadır) 30.5.1934 tarihinde Belediyece Camiine mevkuf Çömlek Hamamı

arsasının üç sene geçtiği halde menafü umumiyeye terkedilmediği ve olduğu gibi

bırakıldığı için istimlak kanununa göre Belediyenin mal sahibine yani vakıflara

iadesini talep etmiştir. Buna karşılık Vilayetin 17.1.1938 tarih ve 124/69

sayılı yazısında ise kanuna göre Evkaf İdaresinin arsayı geri almaya hakkının

olmadığı bildirilmiştir. Bu arada 26.10.937 tarih ve 2004/166 sayılı, Kayseri

Tapu Müdürlüğünün Vilayet makamına yazdığı yazıda sınırları belirtilen Vakıf

Çömlek Hamamı arsasının menafii umumiye kararı mucibince Belediye namına 2000

TL. bedelle Evkaftan istimlak olunduğu, bu arsanın bir kısmının istasyon yoluna

kalbedilmiş olduğu, arsadan yol fazlası kalan 806 metre murabba kısmının ise

özel şahıs mülki ile trampa edilmesinin vakıfların talebi olmadığı için

yapılamadığı belirtilmiştir.



Bütün bu yazışmalardan ve hamamın İstasyon Caddesi üzerinde bugünkü yerinde

yapılan araştırmadan anlaşıldığına göre 1916 yılında harap olan hamamın

kalıntılarının bulunduğu alan 1934 yılında belediyece istimlak edilerek,

arsasının büyük bir bölümü (1059 m2), genişletilerek çift yol haline getirilen

İstasyon Caddesine katılmış, diğer kısmı (806 m2) da bu yolkenarına yapılan yeni

binaların arsalarının bir bölümünü oluşturmuştur. Bugün bu hamamda

yıkandıklarını dahi hatırlayan çok yaşlılar olduğu gibi, kalıntılarını bilen bu

mahelleden orta yaşlı birçok kimse bulunmaktadır.Yukarıda zikri geçen,

Gabriel'den alınma 7 nolu resimde Paşa Hamamı gibi bu hamamında eski evler

arasındaki kubbeleri görülmektedir.



Hüseyin Bey'in Vakıflar Müdürlüğü arşivinde 1961 numaralı defterin 298.

sahife ve 50. sırasında kayıtlı Ramazan 954 H/ M.1547 tarihli vakfiyesinde,

zamanla harap olan Kayseri'deki Hacı Kılıç Camiini56 tamir ettirip buraya

Sarımsaklı (şimdiki Bünyan İlçesi) ve Yorgak (Erkilet yakınında şimdi yok)

köylerindeki hisselerinin gelirlerini vakfetmiştir. Yine aynı caminin kuzey

tarafına yaptırdığı imarete de Kayseri'deki Atabey Hamamı olarak bilinen çifte

hamamı, aynı şehirde başka bir hamamı (Hüseyin Bey Hamamı), Tarsus'ta 40

hücreden müteşekkil hanını ve hanın yanındaki dükkanları, Kayseri içinde iki

bahçeyi vakfetmiştir. Hüseyin Bey söz konusu vakfiyesinde cami, medrese ve

imaret görevlilerine verilecek ücretlerle imaret çalışma şartları ve gelirlerden

karşılanacak ihtiyaç miktarlarını da be****lirtmiştir. Vakfın mütevelliliğini

kendisinden sonra kölesine ve onun ailesine bırakmıştır ki bu aileden gelen

mütevelliler Gesi Beldesi yanındaki Efkere (şimdi Gesi'ye bağlı Bahçeli

Mahallesi) de zamanımıza kadar gelmişlerdir.



Vakfiyede geçen Hüseyin Bey'in imareti Hacı Kılıç Camii kuzeyinde, şimdi tuvalet

ve yeşil alan olan yerde idi. Geçen asırda faaliyetten kaldığı için burası

Güherçile Fabrikası (Baruthane) haline getirilmiştir.57 Sultan Abdülaziz

zamanında, 1281 (H.1864) yılında yapılan bu değişikliğe ait binanın kitabesinin

resmi, II. Abdülhamit devrinde tanzim edilen fotoğraf albümlerinden Ankara

Vilayetinin Kayseri sancağına ait kısmında görülmektedir. Yıldız sarayından

çıkarılan albümler şimdi İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde bulunmaktadır.

Fabrikalıktan da çıkan bina harap hale gelmiş ve 1960'tan sonra Belediyece

kalıntılar ortadan kaldırılarak yeri yeşil alan haline getirilmiştir.58



Yine vakfiyede geçen Atabey Hamamı, aslında Selçuklu dönemine ait Lala Camii

Külliyesinden, halkın bugün Selehattin Hamamı ismini verdiği hamam olup, Hüseyin

Bey'in burasını satın alarak vakfına dahil ettiği anlaşılmaktadır. Nitekim Hamam

Kayseri'nin 1500 tarihli vakıf tahririnde “Hacı Musluhiddin Lala Hattatin”

vakfının emlakı arasında “Hamamı Atabek” ismi ile geçmekte iken, aynı vakfın

1584 yılında Vakf ı Camii Musluhuddin Lala ismi ile yapılan tahririnde

bulunmamaktadır.59 Burada da bu iki tarih arasında hamamın vakıftan çıkarılmış

olduğu görülmektedir. Atabek ve Lala, Selçuklu ve Osmanlı döneminde kullanılan

aynı manada bir ünvan olup, şehzadelerin yetiştirilmesi ve onların bir bakıma

vasilik işini üzerine alan bir görevin ismi idi. Ahmed Nazif Efendi de bahis

konusu hamamın Lise binası yakınında bulunan Selehaddin Hamamı olduğunu, 1088

(M.1671) yılında binanın bu defa küçük Hasan Paşa tarafından iki dükkan ile

takas edildiğini yazmaktadır.60 Hamam daha sonra 19. asır başında kurulmuş

bulunan Güpgüpzade vakfına geçmiştir ve hâlen bu vakıf mülkiyetindedir. Hamamın

halk arasında Selahattin ismini alması, herhalde esas banisinin ismi olan

Musluhiddin'den galat olsa gerektir. Hüseyin Beyin Hacı Kılıç Ca****miine ait bu

vakıfları 1584 yılı vakıf tahririnde “Evkafı Camii Kılıç Beğ” başlığı ile

kaydedilmiştir61



Hüseyin Bey'in Mimar Sinan'a yaptırmış olduğu hamamdan başka, vak****fiyesinde

görüldüğü üzere Kayseri'de bir imareti ve Tarsus'ta bir hanı bulunmaktadır.

Bugün Hamam gibi her ikisi de yıkılıp ortadan kalkmış bulunan bu binaların da

Mimar Sinan tarafında yapılmış olması ihtimal dahilindedir.



Hüseyin Bey mezarı Hacı Kılıç cami doğusunda mezarlık içinde iken buradan

İstasyon caddesi açılırken ve çevrede imar uygulaması yapılırken mezarlık

kaldırılmış, bu mezarda Hacı Kılıç Camii minaresi62 bitişiğine nakledilmiştir.

Mezar kitabelerini yanlış okuyan Ahmed Nazif ve Halil Edhem, Hüseyin Bey'in

Kayseri Mirlivası olduğunu yazmışlardır.63 Hâlbuki şimdi minare kaidesine

tutturulmuş olan taşlar dikkatli okunursa, yer darlığı sebebi ile dikine

yazılmış olan yer isminin Kayseri değil, Aksaray olduğu görülür. Nitekim 1584

yılındaki tahrirde Hacı Kılıç Camii vakfı bahsinde O'nun Aksaray beyi olduğu

açıkça kaydedilmiştir.64 Yine mezar taşına göre H.959/ M.1552 yılında vefat

etmiş olan Hüseyin Bey'in babasının ismi Sinan Bey'dir. Kanuni devrinde

929930931 (M.15231525) yıllarında Karaman Eyaletine bağlı Livaların hasları,

zeametleri ve timarlarının kayıtlı olduğu, İstanbul Osmanlı arşivinde 392 nolu

defterde, bu eyalete bağlı Aksaray Sancağında bilfiil mirliva olan Sinan Bey'den

bahis bulunmaktadır65 Tarih bakımından da Hüseyin Bey'in babası olmaya uygun

düşen bu zatın daha önce, oğlu Hüseyin Bey gibi Aksaray Sancak Bey'i olduğu, Bey

ünvanının bu sebeple yazılmış bulunduğu anlaşılmaktadır.



Aksaray sancak beyi Hüseyin Bey Kayseri'deki Hacı Kılıç Camiini tamir ettirip

buraya vakıflar bağladığına göre O'nun ve ailesinin Kayseri ve bu cami ile bir

alakalarının bulunduğu ihtimalini akla getirmektedir. Nitekim mezarını da bu

cami yanına yaptırmıştır.



Hüseyin Bey'in mezartaşı kitabeleri şöyledir:



Baştaşında; Hazihi kabrü'lmerhum elmağfur essahibü'lhayrat ve'l hasenat

Hüseyin Beğ bin Sinan Beğ ila rahmet'illahi Emiri Livai Aksaray



Ayaktaşında; İntikale min darülfena ila darü'lbeka fi Şehri Ramazanül mübarek

sene tis'a hamsin ve tis'amie



Tercümesi; Bu kabir merhum, mağfur, hayrat ve hasenat sahibi Sinan Bey'in oğlu,

Aksaray Sancak beyi Hüseyin Bey'indir. Allah rahmet eylesin. Geçici alemden

daima aleme doküzyüz ellidokuz senesi mübarek Ramazan ayında intikal etti.



IV. MİMAR SİNAN'IN VAKFİYESİNDE BULUNAN KAYSERİ'DEKİ HAYRATI VE EMLAKI

Mimar Sinan'ın kendisine ait hayratı için hayatında yapmış olduğu vakıfları ve

bunun için tanzim ettirdiği bir de vakfiyesi bulunmaktadır. Vakıflar

Müdürlüğü Arşivinde 576(7/1) nolu Vakfiyei Sabi Mükerrer Mücedded İstanbul adlı

defterin 2328. sayfalarında ve 14. sırasında kayıtlı olup, ancak tarihi

bulunmayan bu vakfiyede Mimar Sinan'ın Kayseri'deki vakıflarına ait şu bölüm

bulunmaktadır:



“Kayseri'ye Sancağında Ağırnas nam karyede rıza'en L'illahi teala bina eylediği

çeşmeyi vakfetti. Ve mezkur çeşmenin kurbünde tülen ikiyüz altmış zira ve arzen

yüz altmış zira arzı memlukesini vakıf etti. Ta ki çeşmei mezbureye gelen

hayvanat orada istirahat edeler.



Ve dahi Kazayı Kayseri ye tevabünden Gergeme nam karyenin alt yanında Alagöz

Değirmeni ayağında, bir canibi Budak Mezraası ve bir tarafı tariki am ile

mahdut olan mevzide vaki bir ev içinde dayir olan dört göz değirmenin her bir

gözü için miriye ait olan otuz akçe resmini Pardişahı alempenah hazretleri

mezbur vâkıfa temlik edip yedine temliknamei şâhî sadaka buyurduğundan sonra

mezbur vâkıf zikrolunan rüsumu vakf ve habs eyledi” .65



Görüldüğü üzere Mimar Sinan doğduğu köye çeşme ve etrafında hayvanların

dinlenmesi için yaklaşık 23.000 m2'lik alan (bir zira 75 cm) vakfetmiştir.

Kasaba batısında bulunan Koramaz Dağı eteğindeki Holluvan Deresi'ndeki kaynaktan

10 km'lik özel kanalla getirilen bu su üzerinde bugün üç çeşme bulunmaktadır.

Yapıları sonradan çok değişikliğe uğrayan çeşmeler biri Sinan, diğerleri

Sinan'ın akrabaları olduğu belirtilen Karagöz ve Ağa Pınarı isimleri ile

anılmaktadır. Çeşmelerin birinin etrafında vakıf olarak bulunması gereken geniş

alan Kasabalılarca işgal edilmiştir. Çeşmelerin de mülkiyetleri köy tüzel

kişiliğine yazılmışken son yıllarda Kasaba Belediyesi ile de anlaşarak

tarafımızdan mülkiyetleri “Mimar Sinan Vakfı” olarak değiştirilmiş ve 9 pafta,

769 parsel, 10 pafta, 676 parsel ve 1237 parsel noları ile tapuya

kaydedilmiştir. Yine bunlardan birisi etrafında boş olan Maliye hazinesine ait

2848 m2'lik alan da açılan dava neticesi Mimar Sinan Vakfı adına 10 pafta 677

parsel numarası ile tescil edilmiştir. Böylece herhalde Mimar Sinan'ın

vakfiyesinde bulunan emlaktan sadece Ağırnas'takiler bugün kendi adına kayıtlı

hale getirilmiştir.



Padişahın kendisine vergi gelirini temlik etttiği dörtgöz değirmenin bulunduğu

Gergeme, bugün Bünyan ilçesinin Doğanlar Mahallesinin eski ismidir. Buradan

geçen Sarımsaklı (Bünyan'ın eski ismi Sarımsaklı idi) suyu üzerinde olması lazım

gelen bahis konusu değirmen veya kalıntısı bugün mevcut bulunmamaktadır.

Sözkonusu değirmenin yeri ve ne zaman yıkılıp ortadan kalktığı hakkında yapmış

olduğumuz araştırmadan bir netice elde edilememiştir. Çevresinde geçen yer

isimleri de bugüne intikal etmemiştir.



V. MİMAR SİNAN DEVRİNDE KAYSERİ'DE YAPILMIŞ BULUNAN VE MİMAR SİNAN'A AİT OLMAYAN

DİĞER BELLİ BAŞLI ESERLER



Mimar Sinan döneminde tabiî ki sadece yukarıda bahsi geçen eserler

yaptırılmamıştır. O dönemde, yine daha çok vakıf olarak vücuda getirilmiş, bir

kısmı sağlam olarak zamanımıza kadar gelebilmiş önemli eserler bulunmaktadır.

Bunlar arasında bilinen belli başlı eserler kronolojik sıraya göre şöyledir.



l. Bedesten: 1497 yılında Kayseri Sancak Beyi Mustafa Bey tarafından yapılan bu

bina66 aslında Mimar Sinan'ın çocukluk çağında yapılmış olması sebebiyle onun

dönemine mal edilemez. Ancak yukarıdaki başlık altında bu binadan başlamayı

uygun bulduk. (Kayseri'nin Selçuklular döneminde de isminden dolayı “Eski

Bedesten Mahallesi” ismini alan mahallesinde bir be****desten bulunmakta idi.

Klâsik Selçuklu portaline sahip bedesten harabe haline gelmiş ve özel şahıs

mülkine geçmiş, kalıntıları maalesef 1983 yılında ortadan kaldırılmıştır. Şehrin

Osmanlılara geçmesinden kısa süre sonra burada yapılan bu yapıdan şehrin gelişen

ticarî ve iktisadî potansiyelini anlamak mümkündür. Kubbeli ve geniş orta

bölümle tonozlu çift yan bölümlerden oluşan bedesten bugün kapalı Çarşının

batısında çarşıya dahil olarak, faal haldedir. Binayı yaptıran Mustafa Bey, II.

Bayezit'ın hizmetlilerinden olup, aynı zamanda, Hançerli lakabı ile anılan

torunu (Şehzade Mahmud'un kızı) Fatma Sultan'ın kocasıdır67 ki bedesten vakıf

kayıtlarına Hançerli Fatma Sultan vakfı olarak kaydedilmiştir.



2. Kadı Hamamı: Bu asırda Kayseri'de yapıldığını tesbit ettiğimiz diğer bir

yapıda 1542 yılında yapılan Kadı Hamamıdır. Bu gün de faal olan Hamam, Kanuni

döneminde Kayseri kadısı olan Bedreddin Mahmud tarafından yaptırılmıştır.68 Kadı

Mahmud yaptırmış olduğu bu çifte hamamdan başka, bugünkü kapalı çarşının bir

bölümünün yerine büyük bir çarşı ve Hatuniye Medresesi yanınada bir mescid

yaptırmıştır. Kadı Mahmud'un vakfiyesinde kütüphane vakfettiğine dair de

bilgiler bulunmaktadır.



3. Barsama Camii: Mimar Sinan'ın Mimarbaşı olduğu dönemde Kayseri'de yapılmış bu

cami bugün maalesef kalıntıları ortadan kalkacak şekilde harap olmuştur. Üstün

sanat değerini haiz bu yapı KayseriSivasMalatya, Maraş yolu üzerinde,

Kayseri'ye 24 km mesafede eski Barsama yeni Çavuşağa Köyü yanında yol üzerinde

1567 yılında yaptırılmıştır.60 Musa Paşa'nın kızı, Memiş Bey'in zevcesi

Mahpeyker Hatice Hatun tarafından yaptırılan Camiin yanında bir de kervansaray

olabileceği, ancak bununda bugün tamamen yıkılarak ortadan kalkmış olması

ihtimal dahilindedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder