Dürzilik, Fatımi halifesi Hakim Biemrillah’ı tanrı olarak kabul eden ezoterik bir inanç akımıdır. XI. Yüzyılda Suriye’de ortaya çıkan bu akımın adını kurucularından Ebu Abdullah Muhammed bin İsmail Anuştegin edDerezi’ den aldığı ileri sürülmektedir. Kimi araştırmacılar Dürziliği İslam’ın Batıni akımları arasında saymalarına karşın, Sünni şeriatıyla olduğu kadar ŞiiBatıni anlayışla da çatışan tarafları vardır.
Dürziler bugün Lübnan, Suriye, İsrail ve Ürdün’de dağınık topluluklar biçiminde yaşamaktadırlar. En yoğun olarak yaşadıkları bölge Lübnan’ın dağlık yöreleridir. Dürziler uzun yıllardan beri Lübnan dağının güneyi ile AntiLübnan dağlarının batısı arasında kalan; kuzeyde Beyrut’tan güneyde Sur’a ve Akdeniz kıyılarından Şam’a kadar uzanan bölgede oturmaktadırlar. Ayrıca az sayıda da olsa Avrupa, ABD ve hatta Avustralya’da da Dürzi toplulukları bulunmaktadır. Dünya üzerinde toplam sayılarının yaklaşık 350.000 kadar olduğu sanılmaktadır.
Müslümanlar, Dürzileri Müslüman olarak görmezler. Oysa Dürziler kendilerini Müslüman olarak, hatta Müslümanların en doğru inançlısı biçiminde değerlendirirler. Kendilerini “Muvahhidin” (Tanrı’nın birliğine inananlar) olarak adlandırırlar.
Dürziliğin Kökeni
Dürziler’in ırk olarak kökenleri konusu tartışmalıdır ve oldukça farklı köken kuramları ileri sürülmüştür. Bir görüşe göre Dürziler’in kökeni Hititler’e ya da Galatlar’a kadar geri götürülür. Bazı araştırmacılar, eski İran kavimlerinden Persler’in ve Medlerin inançları olan Mazdeizm ile Dürzilik arasındaki benzerlikleri kanıt sayarak, Dürziler’in bu kavimlerin soyundan geldiklerini ileri sürerler. Kimi etnograflar ise Dürziler’in Asurlular tarafından sürgün edilmiş barbar bir kavmin devamı olduklarını savunurlar.
Dürziler’in kökeni hakkında bir başka görüş, bunları Fenikeliler ile ve özellikle Eski Ahit’te I. Krallar 5:6’da sözü edilen ve Süleyman Tapınağı’nın yapımı sırasında Lübnan dağlarından kereste sağlayan Sayda'lı işçilere bağlamaktadır. Uzun yıllar boyunca Lübnan’da yaşamış olan HaskettSmith, “The Druses of Syria” (Suriye Dürzileri) adlı yapıtında: Dürziler, kendilerinin Süleyman Tapınağını yapanların torunları olduklarını ileri sürüyorlar; oysa Eski Ahit ve Yahudi tarihi hakkında bilgileri pek sınırlı” diye belirtmektedir.
Dürziler, kendilerini Arap ırkından sayarlar. Dürzilerin kökeni konusunda en çok yandaş toplamış olan görüş, Dürziler’in Yemen’deki Süryani kökenli Araplar oldukları biçimindedir. Bu görüşe göre Dürziler, büyük bir sel felaketinden sonra Yemen’den ayrılarak kuzeye göç ettiler. İslam’ın yayılması sırasında bu yeni dini benimseyerek, Lübnan’ın dağlık yörelerini yurt edindiler.
Dürziler’in kökeni hakkında Batı’da geliştirilmiş olan bir söylenceye göre Dürziler, Haçlı Seferleri sırasında Lübnan dağlarına yerleşmiş olan Dreux Kontu ve adamlarının soyundan gelmektedirler. Bu topluluğun torunları kendi dil ve dinlerini tümüyle yitirmişlerdir. Dürzi sözcüğünün kökeni de Dreux’den türemiştir.
Söylenceye göre, XII. yüzyılda yörede kalıp, memleketlerine dönemeyen bu Haçlılar, Müslümanların baskısı karşısında Comte de Dreux’nün komutası altında dağlara çekilmişler ve yerliler ile evlenerek ayrı bir topluluk oluşturmayı başarmışlardır. XVII. Yüzyılda bu söylence daha da geliştirilmiş ve Dürziler’in başında bulunan Emir II. Fahreddin’in Lorraine hanedanı ile kan bağı bulunduğu ve bu yolla ilk Kudüs Haçlı Kralına bağlandığı ortaya atılmıştır. Fahreddin’in 16131618 yılları arasında Floransa ve Paris’te kaldığı, hem Medici hanedanı hem de Fransa Kralı XIII. Louis ile Osmalılar’a karşı ittifak kurduğu bilinmektedir.
Dürziliğin inançsal kökeni Mısır’daki Fatımi devletine dayanmaktadır. Araştırmacılar Dürziliğin tarih sahnesine çıkışını, Fatımi halifesi Hakim Biemrillah’ın kendisinin tanrı olduğunu ileri sürdüğü 1017 yılı olarak kabul ederler. Bu yıl Dürzilerce takvim başlangıcı biçimde değerlendirilir.
Hakim’in veziri olan Hamza bin Ali, Hakim’in tanrılığına dayanan bu yeni inancı yaymak görevini üstlenir ve Hakim’in imamlığını ve tanrılığını savunan iki risale kaleme alır. Bu risalelerde Allah’ın yedi imama hulul ederek insan biçimine büründüğünü, Hakim’in özünde Allah’ı bulunduran son imam olduğunu iddia eder. Hamza, Hakim’in tanrılığının yanısıra, kendisinin de peygamber olduğunu ortaya atar. Hamza bu yeni inançları yayması amacıyla Anuştegin edDerezi’yi Suriye’ye gönderir.
Anuştegin, Suriye ve civarında yaptığı propagandalarda oldukça başarılı olur. Diğer taraftan 1020 yılında Hamza, Kahire’de bir camide inançlarını açıkça duyurur ve bunun üzerine Hamza karşıtı büyük bir ayaklanma başlar. Hamza, bir süre Hakim tarafından korunur ve sonra ortadan yok olur. Halife Hakim ise, giderek genişleyen ayaklanma karşısında özellikle Fustat kentine karşı müthiş bir intikam hareketine girişir. Ne var ki tam bu sırada halife Hakim de 23 Şubat 1021 gecesi esrarengiz biçimde ortadan kaybolur. Hakim ve Hamza’nın yandaşları Mısır’ı terketmek ve Suriye’de Anuştegin edDerezi tarafından oluşturulan topluluklara katılmak zorunda kalırlar.
Zamanla güçlenen Dürziler, Haçlı Seferleri sırasında İsmaililer ile birleşerek İslam ordularına karşı Hıristiyanların yanında yeralırlar. Ancak bu dönemde o yörede yaşayan İsmaililer ile Dürziler arasındaki ilişkiler hakkında açık bir fikir edinmek olanaklı değildir. Bir çok araştırmacı bu iki mezhebi birbirine karıştırmıştır. Kesin olarak bilinen her iki mezhebin de Haçlı Seferlerinin sonuna kadar Hıristiyanların müttefiki olarak kaldıklarıdır.
Haçlı Seferlerinden sonra yörede varlıklarını sürdüren Dürziler, Kaysiler ve Yemanilerdiye iki kola ayrıldılar. Yemaniler Mercidabık savaşında (1516) Osmanlılar’ın yanında yeraldı. Daha sonraki yıllarda sık sık çıkardıkları ayaklanmalar ve kargaşalıklarla Osmanlı İmparatorluğundaki sorunlu topluluklardan biri olma özelliklerini sürdürdüler. Birinci Dünya Savaşı sırasında diğer Arap kabileleri gibi Osmanlılar’a karşı harekete geçtiler ve Fransız işgali sonucu (1918) Osmanlı yönetiminden ayrıldılar. Fransızlar Dürziler’in yaşadıkları yörede özerk “Cebeli Dürz Emirliği”ni kurdular (1921). Dürzi Emirliği 1936 yılında kaldırıldı ve Dürziler’in bir kısmı Suriye’ye bir kısmı Lübnan’a bağlandı.
İnançları
Dürziliğin inançsal temeli Hamza bin Ali tarafından oluşturulmuştur ve dört temel ilkeye (farz) dayanır.
1. Hakim’i Allah Bilmek: Hakim, hem Allah hem de insandır (LahutNasut). Bu iki nitelik birbirinden ayrılmayacak ölçüde içiçe geçmiştir. Allah’ın tüm işleri anlamlı ve bilgecedir. İnsan aklı O’nu ve işlerini kavrayıp tanımlayamaz. Allah, bir çok kez insan biçiminde zuhur etmiştir; en son olarak Hakim biçiminde kendisini göstermiştir. Kötülükler ve bozukluklar ortadan kalktığında gizlendiği yerden bir kez daha ortaya çıkacak, Dürzileri ödüllendirip inançsızları cezalandıracaktır.
2. Emri Bilmek: “Kaim alZaman” olarak da adlandırılan emir, Hamza bin Ali’nin kendisidir. Hamza, Allah’ın ilk yarattığı, ilk cevheridir. Evren ve tüm diğer varlıklar ondan yaratılmıştır; bu nedenle Hamza, yaratıkların en onurlusu ve Allah’ın elçisidir. Dünya ve Ahiret işlerini yöneten, ceza ve ödül veren odur. Allah’ın öz nurundan yaratıldığı için, imamların imamı olup, kıyamet gününde sevap ve ikab onun eli ile yapılacaktır. Yer, içer, el ile tutulur. Babası ve anası vardır. Karısı ve çocukları yoktur. O, nedenlerin nedeni ve tümel akıldır(Akli Külli).
3. Hududu Bilmek: Tanrısal emirleri öğreten ve yayanlara “Hudud” denir. Hudud’un başı Hamza’dır ve onunla birlikte sayıları beşe ulaşır. Bunlara “Vezir” de denilir. Hamza’dan sonra gelen dört hudud yaratıkların en onurlularıdır, evlenmedikleri gibi her türlü günahtan uzaktırlar. Bunlar dışında hudud sayılan üç grup daha vardır: “Dai”ler, “Mezun”lar ve “Mukassir”ler.
Dinin önderleri diye adlandırılan “hudud” aslında beş tanrısal ilkeyi temsil etmektedir. Beş Dürzi önderin de kişiliklendirilen bu beş ilkeden ilki erkek ilke olan Evrensel Akıl’dır ve Tanrı’nın ilk yarattığı varlık olan Hamza bin Ali tarafından temsil edilir. İsmail bin Muhammedtarafından kişiliklendirilen ikincisi Evrensel Ruh’tur (Nefs) ve dişi ilkedir. Bunların ikisinden, Muhammed bin Vehb’te kişiliklenen, Söz (Logos) türemiştir. Söz ve Evrensel Ruh’tan üreyen ve Selame bin Abdullah’da kişilik kazanan dördüncüsü ise Sağ Kanat (elCenahu’lEymen) ya da Yöntem’dir. Sağ Kanat’tan aynı biçimde üreyen ve Bahaeddin Muktena’da kişiliklenen Sol Kanat (elCenahu’lYesar) ya da İzleyen beşincileridir. Bunlar, aynı on sefirotun Kabalacılar’ın gizem ağacını oluşturması gibi, Dürziliğin dinsel hiyerarşisini oluştururlar. Büyük olasılıkla Dürziler bu kavramları Kabalacılar’dan almışlardır.
Dürzilerin kutsal simgesi beş köşeli bir yıldızdır. Bu yıldızın her bir köşesi ayrı renkte olup, beş hududu ve onların niteliklerini temsil eder:
Yeşil: Gerçeğin anlaşılması ve kavranması için gerekli olan “Akıl” dır. Allah’ın iradesini temsil eder.
Kırmızı: “Nefs”dir ve varlığın sınırlarını belirler. Akla yardımcıdır.
Sarı: Gerçeğin en yalın ifadesi olan “Söz”dür. İlk ikisine yardımcı olmaktadır.
Mavi: “asSabik”tir. İradenin düşünsel gücünü temsil eder. Söz’e yardımcı olmak ve onu her türlü kötülükten koruyarak, evreni uyum ve düzen içinde tutmak üzere yaratılmıştır.
Beyaz: “alTali”dir. Mavi’nin gerçekleşmesi ve gücün maddeleşmesidir.
4. Vasiyetlere Uymak: Bazı ahlak kurallarından oluşan ve “Hasıl” da denilen vasiyetlere uyulması zorunludur. Bu kurallar:
Doğru sözlü olmak (Sıdk alLisan).
Kardeşlik, mezhep üyelerini koruma (Hıfz alİhvan).
Önceki tüm ibadetlerin ve dinsel inançların terk edilmesi.
İblis’ten ve tüm kötülerden uzak durmak.
Hakim’in tek tanrı olduğuna inanmak (Tevhid alHakim).
Hakim’in buyruk ve eylemlerine boyun eğmek.
Hakim’in iradesine teslim olmak.
Öğretileri şu şekilde özetlenebilir: Yalnızca tek bir Tanrı vardır. O, bilinmez ve bilinemez, tahayyül edilemez. Yalnızca O’nun varlığını, varolduğunu doğrulayabilir ya da bilebiliriz. Tanrı insan biçiminde dokuz kez görünmüştür. Bunlar, bedenlenme (incarnation) biçiminde değildir, zira Tanrı bir bedene gerek duymaz, bu belirmeler daha çok bir insanın elbise giymesi gibi Tanrı’nın beden giymesi tarzında olmuştur.
Dürziler’de bilgeliğe yalnızca belirli bir dinsel eğitimi tamamlamış olan seçkin kişilerce ulaşılır; bunlara “akıllılar” anlamına gelen “Ukkal” denir. Bunlar başlarına beyaz sarık sararlar ve kendi aralarında özel toplantılar düzenlerler. Dürzilikte “Ukkal”in uygulamakta olduğu dokuz dereceli bir hiyerarşik yapılanma bulunmaktadır. İnisiyasyonun ilk yılında deneme süresini tamamlayan aday asıl üyeliğe kabul edilebilir. Çıraklık devresini tamamlayan Dürzi’nin ancak ikinci yılda inancının simgesi olan beyaz sarık takmasına izin verilir ve mezhebin tüm gizem törenlerine katılmaya hak kazanır.
Çoğunluğu oluşturan diğerleri Dürzi inançlarının yalnızca sınırlı bir bölümünü bilirler ve bunlara da “cahiller” anlamına gelen “Cuhhal” denilir. Bunlar ancak herkese açık ibadet yerlerinde buluşurlar. Böylelikle iki katlı bir inançsal yapıya sahip olan Dürzilik, kendine özgü bir ezoterik yapı ortaya koymaktadır. Bu tür iki katlı inançsal yapıların özellikle Manicilik, Bogomiller, Paflikyanlar ve Batı’da Katharlar’da bulunduğu bilinmektedir.
Dürzilerin inançsal ilkelerinin yalnızca bir tür inisiyasyondan geçmiş kendi mezhep üyelerine açıklanan gizler olması nedeniyle, inanç ve öğretileri tam olarak bilinmemekle beraber Musevilik, Hristiyanlık ve İslamiyet karışımı bir uzlaşımcı sentez gibi değerlendirilmektedir.
Tapınmaları gizli olduğundan törenleri hakkında güvenilir bilgilere sahip değiliz. Yüksek ağaçlıklar arasında veya dağların tepelerinde gizlenmiş kutsal yapılarında hemen hiç süsleme yoktur. Belirli bir ritüelleri ve okudukları bir duaları da yoktur, ama törenler sırasında ilahiler söyler ve kutsal kitapları okurlar.
Son olarak, sanki gizli bir örgüte benzerliklerini tamamlamak için, Dürziler’in birbirlerini tanıyabilmek amacıyla benimsedikleri işaret ve şifreler olduğunu ve bunların karşılıklı olarak alınıp verilmemesi halinde gizemlerine dair tek sözcük etmedikleri bilinmektedir.
Tampliyeler ve Dürziler
Haçlılar’ın Kutsal Topraklar’da egemen oldukları dönemde, Tampliyeler’in karşılaştığı Doğu’ya özgü birçok gizemci inanç akımlarından biri de Dürzilik’tir. Dürziler’in inanç sisteminin ve ezoterik uygulamalarının Tampliyeler’i etkilediği sıkça ileri sürülen bir savdır. Bu sava göre Tampliyeler, daha sonra Avrupa’ya aktarılan ve zamanla Masonluk sistemine yerleşen bir takım inanç ve geleneklerinin esinini Dürziler’den almışlardır.
Tampliyeler’in Dürziler ile bağıntısının hem tarihsel hem de geleneksel bir takım kanıtları olmakla beraber, bunun Masonluk ve Tampliyeler üzerinde ne gibi etkileri olduğu konusunda yalnızca varsayımlarda bulunulabilir.
Leonard W. King’in Gnostikler ile ilgili yapıtında ileri sürdüğüne göre: “Mısır halifesi Hakim’in mezhebin kurucusu olduğu ileri sürülmesine karşın Dürziler’in, Procopius’un VI. yüzyılda Lübnan ve Suriye’de hızla çoğaldıklarını söylediği Gnostik mezheplerin kalıntıları olmaları daha akla yakındır. Komşuları arasındaki yaygın kanıya göre Dürziler, dana şeklindeki bir puta tapınmakta ve gizli toplantılarında Roma döneminde Ophitler’e (yılanı kutsallaştıran ve ona tapan bir tarikat), Ortaçağda Tampliyeler’e ve çağımızda da Masonlar’a atfedilen törenler yapmaktadırlar.”
Bu görüşün başka yazarlarca da onaylandığı görülüyor. Ancak King’e göre, önemli ve ilginç olan nokta: “Dürziler’in kendi önderlerinin İskoçya’da gizlendiğine inanmalarıdır”. Kuşkusuz bu, Tampliyelerin o yörede çok güçlü oldukları dönemlerden kalma bir inanıştır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder