21 Ocak 2014 Salı

Atatürk'ün Çağdaşlaşma Sürecine Yapmış Olduğu Katkılar

Siyasal Alanda

Yapılanlar

Saltanatın Kaldırılması (l Kasım 1922)

Ankara'da TBMM'nin

açılmasıyla milli hakimiyete dayalı bir devlet sistemi oluşturulmuş ve bu fikre dayanılarak da 20

Ocak 1921 Anayasasında "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir," denilmiştir, l Kasım

1922 yılında çağdaşlaşma yolunda en önemli adımlardan biri atılarak saltanat resmen ortadan

kaldırılmıştır.



Cumhuriyetin ilanı (29 Ekim 1923)

1 Kasım 1922 tarihinde

saltanatın kaldırılmasıyla Cumhuriyetin ilanına giden yolda önemli bir adım atılmıştır.

Yapılması gereken Osmanlı Devletinden sonra doğan bu yeni devlete isim koymak olacaktır.

Bu devletin ismi hiç şüphe yok ki Atatürk'ün daha önceden de ifade ettiği gibi

"Cumhuriyet* olacaktır. Zaten 20 Ocak 1921 Anayasasının 1.maddesinin sonunda

Türkiye devletinin şekli hükümeti Cumhuriyettir," diye belirtilmiştir (EROĞLU, 1982).



Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924)

Halifelik, 1. Dünya savaşında da anlaşılmıştır

ki etkisi olmayan, sembolden öteye gitmeyen bir kurum haline dönüşmüştür. Cumhuriyetin ilan

edilmesinden sonra halifelik kurumu tamamen anlamsız, içeriksiz bir hale dönüşmüş ve yeni

kurulan devletin dayandığı temelin esasını da halk oluşturmuştur. Yeni kurulan rejimi tehdit

edebilecek unsurların kaldırılması ise devletin geleceği için kaçınılmaz bir gerçeği yansıtıyordu.

Sonuç olarak toplumun ihtiyaçlarını karşılayamayan devletin aleyhine dönen bu kurumun

ortadan kaldırılması için cesur bir adım atılarak 3 Mart 1924 tarihinde halifelik kaldırılmıştır.



Hukuk Alanında İnkılap Hareketleri

Topluma düzen veren hukuk kurallarının

çağın icaplarına ve toplumun ihtiyaçlarına göre düzenlenmesi, her toplumda bir gereksinimdir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldıktan sonra ilk önce toplumun bu ihtiyaçlarıyla ilgilenilmiş ve

aynı zamanda yeni kurulan devletin sağlam esaslar üzerine oturtulması sağlanmıştır. Hukukta

laikleşme ve modernleşme için mecelle gibi toplumun ihtiyaçlarını karşılayamayan kanunlar

yerine batının uyguladığı modern kanun sistemleri kabul edilmiş olup bunlardan bazılarını:

isviçre'den Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu'nun alınması,

italya'dan Ceza Kanunu'nun alınması,

Almanya'dan Ceza

Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun alınması,

icra ve iflas Kanunu'nun büyük

bir kısmının 1932'de İsviçre'den alınması şeklinde sıralayabiliriz (EROGlU, 1982).





Tevhidi Tedrisat Kanunu

(Eğitim ve Öğretimin Birleştirilmesi Kanunu 3 Mart

1924)

Osmanlı Devletinin bütün kurumlarda olduğu gibi gerileme ve yıkılış dönemlerinde

eğitim ve öğretim kuruluşları olan medreseler de amaçlarından sapmış, bunun sonucu olarak da

bilimsel ilerleme kaydedememişlerdir. Milli bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti asıl

kurtuluşun eğitimden geçtiğini idrak etmiş, Başöğretmen Atatürk'ün ve eğitim neferlerinin

üstün gayretleri sonucunda 3 Mart 1924're Tevhidi Tedrisat Kanunu çıkarılarak

eğilimdeki karmaşaya son verilmiştir.



Harf inkılabı (Yeni Türk Harflerinin Kabulü, l

Kasım 1928)

1 Kasım 1928'de Arap harfleri yerine Latin esasına dayanan harfler

kabul edilmiş olup Türk dilinin özelliklerini belirten işaretlere de yer vererek Türk harfleri adı

'ile 1353 Sayılı Kanunla yeni harfler uygulama alanına konmuştur. Yeni harflerin kabulü

ile okuma yazma oranının artmasına zemin hazırlanmış, diğer taraftan da teknolojide ileri olan

batı ülkelerine yaklaşılması sağlanmıştır.



Tarih ve Dil Alanındaki Gelişmeler

Mustafa Kemal Atatürk milli tarihimizin ve dilimizin araştırılması ve geliştirilmesi için büyük caba

sarf etmiş, kendi tarihimizin ve dilimizin yabancılardan değil bizzat Türk araştırmacı ve bilim

adamları tarafından ortaya konulmasını istemiştir. Atatürk özellikle tarih araştırmasına çok büyük

önem vermiştir. Bunun sebeplerini şöyle ifade etmek mümkündür:

Türklerin sarı ırktan

olduğuna dair dünyada yayılmış olan yanlış bilgileri çürütmek, Türklerin dünya medeniyetine

büyük katkılarını delilleri İle ispat etmek, Türk toprakları üzerindeki Yunan ve Ermeni fikirlerini

dünyaca ünlü ilim adamlarını da istihdam ederek çürütmek (KARAL, 1988). Tarih konusunda

bu çalışmaları yürütebilmek için Gazi Mustafa Kemal'in direktifleri sonucunda 1931

yılında "Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti" kuruldu. Bu cemiyetin en önemli vazifesi

bizzat Mustafa Kemal Atatürk'ün ifade ettiği gibi: "Büyük devletler kuran ecdadımız

büyük ve şümullü medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve

cihana bildirmek bizler için bir borçtur. Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler

yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.



Bu anlamda, Türk Tarih Kurumunun Türk

medeniyetinin araştırılması ve genç kuşaklara aktarılması için büyük çaba sarf ettiğini ve

etmekte olduğunu da, unutmamak gerekir.



Bir milleti millet yapan unsurlardan birisi

de dildir. Zira dil bir milletin fertlerinin yegane anlaşma vasıtasıdır. Atatürk tarih ve diğer

alanlarda olduğu gibi Türk dilinin korunup geliştirilmesi ve yabancı etkilerden korunmasını

istemiştir. 1932 yılında açılan "Türk Dili Tetkik Cemiyeti" bu amacı gerçekleştirmeye

yönelik çalışmalarına hemen başlamıştır. Türk Dili inkılabının önemini Atatürk, Sadri Maksudi

Arsal'ın "Türk Dili için" adlı eserine 1930'da şu yazıyı yazarak ortaya

koymuştur;



"Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin

olması milli hissin inkişafında başlıca müessirdir. Türk Dili dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu

dil, şuurla işlensin. Ülkesinin yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller

boyunduruğundan kurtarmalıdır" (EROGLU,1982).



Güzel Sanatlarda

Gelişme

Sosyal hayatın bir gereği olan güzel sanatlar, insan hayatında önemli bir yer tutar.

Atatürk millet hayatında sanatın yerini ve değerini şu sözlerle açıkça ifade etmiştir:

"Bir millet sanattan ve sanatkardan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz... Bir millet

sanata ehemmiyet vermedikçe büyük bir felakete mahkumdur."



Tekke,

Zaviye ve Türbelerin Kapatılması

Sosyal alandaki inkılaplara mani olabilecek safsata ve

hurafeleri kafalardan çıkarmak, açık fikirleri ve hür düşünceleri kafalara yerleştirmek bir

mecburiyettir. Osmanlı devletinin yıkılış döneminde nasıl birçok kurum amacı dışına sapmışsa

tekke ve zaviyeler de toplumun ihtiyaçlarını karşılayamadıkları gibi toplumsal faaliyetlerin dışına

çıkarak kişi menfaatlerine hizmet etmeye başlamışlardı. 30 Kasım 1925 tarihli bir kanunla tekke,

zaviye ve türbelerin kapatılması ve bir takım unvanların kullanılmasının yasaklanması

sağlanmıştır. Atatürk bu konudaki görüşlerini; "Efendiler ve ey millet, biliniz ki, Türkiye

Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki

tarikat, medeniyet tarikatıdır," şeklinde ifade etmiştir (GENCER ve ÖZEL, 1994).



Kıyafette Değişiklik (25 Kasım 1925)

Kıyafet konusunda zaman zaman devlet adamları

çeşitli nedenlerden dolayı değişiklikler yapmak zorunda kalmışlardır. Osmanlı tarihinde de II.

Mahmut döneminde memur ve askerlere fes ve pantolon giydirilmesi düşüncesi, II. Abdulhamid

devrinde askerlere kalpak giydirilmek istenmesi bazı ulema sınıfının tepkisine neden olmuştur.

Batı medeniyetinin bir bütün olarak ele alınması,dünyanın kabul ettiği medeni kıyafetin

benimsenmesini gerekli kılıyordu. Atatürk, 24 Ağustos 1925'te Kastamonu ve inebolu

seyahatleri sırasında şapka inkılâbının ilk parolasını başında taşıdığı "panama şapka"

ile halka göstermiştir.



25 Kasım 1925 tarihli Şapka Kanunu

çıkmadan önce

vatandaşın şapkayı giymiş olması da göstermektedir ki yapılan inkılap halk tarafından

benimsenmiştir. Atatürk'ün yaptığı bu değişiklik, başlık taklidi değil hür fikir ve

düşüncenin sembolü olarak kabul edilmelidir.



Soyadı Kanununun Kabulü (21

Haziran 1934)

Toplumda şahısların soyadlarının olmaması toplumsal ilişkilerin

düzensizliğine ve toplum hayatının karışıklığına neden oluyordu. Soyadı yerine baba adı, doğum

yeri, lakaplar kullanılmakta ise de soyadının yerini alması mümkün olmamıştır.



21

Haziran 1934'te çıkarılan Soyadı Konunu ile her Türk'ün öz adından başka

soyadı da taşıması zorunlu kılındı. Soyadı Kanununun kabulünden sonra 1934 yılında 2258

sayılı konunla TBMM tarafından Türk milletinin bir şükran ifadesi olarak Gazi Mustafa Kemal

Paşaya "Atatürk* soyadı verilmiştir.



Takvimde Değişiklik (26 Aralık 1925)



Türk milleti tarih boyunca birçok takvimler kullanmıştı. Fakat çağdaş dünya ile ilişkilerin

geliştirilmesi için, Dünya Devletlerinin kullandığı takvim sistemine ihtiyaç hissedildiğinden Hicrî

ve Rumî takvim kaldırılarak 26 Aralık 1925'te Miladî takvimin kullanılması ve alaturka

saat yerine de milletlerarası saat usulüne geçilmesi kabul edilmiştir. 20 Mayıs 1928'de

milletlerarası rakamların kullanılması kabul edilmiş ve 1935'te çıkarılan bir kanunla, hafta

tatilinin cuma günü yerine pazar günü olması sağlanmıştır. Ölçülerde Değişiklik Toplumda

kullanılan ağırlık ve uzunluk birimleri olan arşın, endaze, okka, çeki gibi birimler toplumun

ihtiyaçlarını karşılayamadığı gibi bölgeden bölgeye de farklılıklar göstermekteydi. Uluslararası

ticarete yönelen bir milletin bu birimlerden kurtulması metre ve kilo gibi bütün dünyanın

kullandığı uzunluk ve ağırlık ölçülerinin kabul edilmesi bir zorunluluktu. Bu nedenle 1931 yılında

bir kanun çıkarılarak ağırlık ve uzunluk birimleri değiştirilmiştir.



Türk Kadın

Haklarındaki Gelişmeler



ATATÜRK, özgürlüklerin giderek genişlemesinde ve

geriye dönüşsüz bir biçimde yerleşmesinde şu önemli etkenlerden yararlanmıştır: *

Türk'ün ulusal geçmişini unutmamasını sağlamak,



Gelişmiş ülkeleri örnek

göstermek,

Laikliği benimseterek, din ve devlet işlerini kesinlikle birbirinden ayırmak.

Bu etkenlere dayanarak; Türk kadını toplumsal ekinsel siyasal bağlamda erkeklerle eşit bir

duruma getirilmiştir.



Atatürk, mükemmel bir hukuk ve ekonomi bilgisiyle yurdumuzda

hukuki inkılaplara ve iktisadi atılımlara öncülük ettiği gibi, medeni bilgiler kitabının yazılmasında,

I. ve II. Beş Yıllık Sanayi Planlarının hesaplanmasında ve kaleme alınmasında bizzat

çalışmıştır.



Atatürk devrim hareketlerinin en önemlilerinden biri de kadın hakları

konusundaki gelişmelerin sağlanmasıdır. Kadın haklarını sadece tek kadınla evlenme ve miras

eşitliği olarak ele almamak, bu devrimin esprisini anlamak gerekmektedir. Kadına erkekle eşit

haklar tanımayan toplumlar geri kalmış toplumlardır. Kadının toplumdaki rolü bir bakıma

erkeğinkinden daha önemlidir. Bu nedenle kültürü, tahsili ve bilgisi olmayan çocukların

yetişmesini istemiyorsak kadına gereken önemi vermek zorunda olduğumuzu da unutmamak

gerekir (ÇAĞATAY, 1988).



Siyasi haklar olarak kadınlara;



1930'do belediye seçimlerine katılma,

1933'te muhtarlık seçimlerine

katılma,

1934'te Anayasada yapılan bir değişiklikle milletvekili seçme ve seçilme

hakkı tanınmıştır.



Ekonomi Alanındaki Atılımlar

izmir iktisat Kongresi

1923 yılında İzmir'de toplanan İzmir iktisat Kongresi, ekonominin devlet hayatındaki

önemini belirterek milli egemenliğin ekonomik egemenlikle pekiştirilmesi zorunluluğunu ortaya

koymuştur.



İzmir iktisat Kongresinde alınan bazı kararlan şöyle sıralayabiliriz:

Hammaddesi yurt içinde yetişen veya yetiştirebilen sanayi dalları kurulmalıdır.

Yabancıların kurdukları tekellerden kaçılmalıdır.

Küçük işletmelerin süratle fabrikalara

dönüştürülmesi gerekmektedir.

Dış rekabete dayanabilmek için sanayinin toplu ve bütün

olarak kurulması gerekir.

Devlet, yavaş yavaş iktisadi, görevleri olan bir organ haline

gelmelidir.

Sanayinin teşviki için milli bankalar kurulmalıdır.

Sendika hakkı

tanınmalıdır (EROĞLU, 1982).

Kabotaj Kanunu (Türk kara sularında gemi işletme hakkı),

Sanayileşme,

Ticaret, Ulaşım ve Bayındırlık.

Sağlık Hizmetleri (2 Mayıs 1924'

de Sağ. Sos. Yrd. Bakanlığının Kurulması)

1925'te sıtma, verem, trahoma, frengi

ve kuduz gibi hastalıklarla mücadelenin başlatılarak sağlıklı ve güvenli bir toplum yetiştirilmesi

konusunda önemli katkılar sağlanmıştır.

DIŞ Siyaset



"Yurttu sulh,

cihanda sulh" ilkesi prensip edilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder